– 31 – Tiritler
TİRİTLER
Mersomnesliler saraylarında mutlu mesut yaşayabilsin diye ne acılar yaşanıyor dünyada… Her şey ama her şey hep o Mersomnesliler kendilerini güven içinde hissetsinler diye oluyor. Bu dünyada bildiğiniz bütün düzenler, çarklar hep o Mersomnesliler tahtlarında oturabilsinler, düzenleri devam edebilsin diye ayarlanmakta.
“Tin” diye bir şey uyduruldu mesela. Bir takım sıradışı insanların etrafında dönen kahramanlık hikayelerini, gene Mersomneslilerin hükümranlığını kurmak ve sağlamlaştırmak adına kafa kafaya verip yeniden yazdılar.
Onlar biliyordu kendilerinin “başka” olduğunu, bu dünyaya ait olmadıklarını. O yüzden bir “beyaz kan” mavalı uydurmuşlardı. Onlara göre beyaz kanlılar, beyaz kanlılarla evlenmeliydi. Aralarına
hiiç dünyalı karışmamalıydı. Dünyalılar merhametli oluyorlardı, aşık falan oluyorlardı. Onların istemediği türden zaaflar gösterebiliyorlardı. Bu korkuyla birbirleriyle evlenip durdukları için çirkin, şekilsiz, sevimsiz görünümlüydüler. Kendi çirkinliklerinden kendileri de ürktükleri için, bir müddet sonra insanlarla evlenmeyi uygun buldular. Ama türlü katı kurallar uyguladıkları kendi çocukları, bir müddet sonra onlara isyan ediyor, yuvadan ayrılmak istiyor, Mersomneslilikten istifa bile ediyorlardı.
Sonuncu tin ustası, savaşçı bir adamdı. Onu bir türlü “hal”edememişlerdi. Ama ona yapamadıklarını ailesine , torunlarına yapabilmişlerdi. Sonuncu tin ustasının kızı pek yaman bir kızdı. Söyleyeceklerini eşi üzerinden söyler, halkını eşi vesilesiyle eğitirdi. Kocasının bırakın tini, kendisini bile koruyamayacak bir adam olduğunu anladığında, genç yaşında dünyayı terk etmeyi uygun görmüştü.
Kendisini ve ailesini korumaktan aciz adamlar tin getiremezlerdi, tini taşıyamazlar, hatta yaşayamazlardı.
Onun babası akıllıydı, temkinliydi, nerede atağa geçeceğini, nerede duracağını iyi bilirdi. Kocası öyle miydi ya? Kendini ispatlama gayreti içinde, ben merkezci bir adamdı. Güçlü bir egosu ve bir türlü giderilemeyen bir eziklik duygusu vardı. Ölen silah arkadaşlarının karılarını eve getirip, o zarif ve hassas karısına baktırmaya kalkışmıştı. Oysa o kadınlar kolay kandırabilir, ikna edilebilir, Ca’te gibi kadınlardı. Tin ustası adamın kızıyla aynı mertebeye gelmenin, onunla aynı hanede yaşamanın sarhoşluğu onları sarmaya başlamıştı bile. Babası damadını ikaz etmişti. Kızımla onlar arasında adalet sağlayamazsın, bu sevdadan vaz geç diyerek. Kocası “onlara ne derim, nasıl olmaz derim” diye kara kara düşünürken, Tin ustasının latif kızı, tam bir letafetle çekip gitmişti bu dünyadan.
Şükürsüz insanlar kibirli insanlardır. Adları ne olursa olsun.
Mersomnesliler kendilerini korumayı çok iyi bilirler. Sırf kendileri iyi, hoş olsun diye dünya insanlarını özenle tasarımlanmış tinlerle uyutur, zaaflarını çok iyi bildikleri için onları ustalıkla kullanır, bu insanları düşük eğitim ve bilinç düzeyinde tutmaya özen gösterirlerdi.
Zaten onların en sevdiği kitle düşük gelir ve eğitim seviyesindeki insancıklardı. Tinne onlara “tirit” ismini takmıştı.
Mersomnesliler bir araya geldikleri zaman kendi yarattıkları cennete hayranlıkla bakar, erdemli davranışlar gösterebilmek için bu cenneti ellerinin tersiyle iten insancıklar hakkında kendi aralarında alaylı konuşmalar yapardı.
Cennetin sahibi tanrıysa onlar tanrıydı! Tin ustalarının tarif etmek zorunda kaldığı cenneti, onlar çoktan inşa etmiş, bahsedilen tüm hazlara çoktan sahip olmuşlardı. Dünyanın tüm kuralkaidekanunları Mersomneslilerin bu cenneti korkusuzca ve doya doya yaşayabilmeleri için düzenlenmişti.
Dünyalılara ait kutsallarını Mersomnesliler’in amaçları doğrultusunda satabilen her dünyalı da bu cennetten -kısmen- faydalanabilirdi. Dünyadaki birçok insancık, Mersomneslilerin yarattığı o korkunç cehennemde olmamak için, kutsallarını kolayca satmışlardı. Bu zavallı tiritler cennetin en alt tabakasına bile razıydı.
Namus, bu kutsalların başında gelirdi.
Vatan ikincisiydi.
Sonra da tinlerini satarlardı bu tiritler.
Eğer bir dünyalı, karısının, kızının ya da kendisinin namusundan vaz geçebiliyorsa, vatan ve tinden de vazgeçebilirdi. Bunu binlerce yıldır denemiş ve iyice emin olmuştu beyaz kanlı, yönetici Mersomnesliler.
Tinne, ömrü boyunca en çok tiritlerle muhatap olmuştu.
Bunlarla muhatap edilmenin anlamının ne olduğunu çok iyi biliyordu. Ne kadar eğitimli, iyi aile kızı ya da namuslu olursan ol, bunların yaşadığın bu dünyada hiçbir anlamı yok! Birinci mesaj buydu: “Sen değersizsin!” Bir insanın gerçek değerinin ne olduğunun bir önemi yoktu, insanların değerini belirleyen sadece Mersomneslilerdi. Onlar yüceltirse yüceydi bir insan, onlar aforoz ederse, dokuz köyden taşlanarak kovulurdu.
Cennetlerindeki rahatlarını bozacabilecek her insan bir tehditti ya öldürülür, ya da diğer insanlara ibret olması için gazap dolu bir cehenneme atılırdı. (Cehennemler de cennetler gibi çeşit çeşittir.)
İkinci mesaj ise “risk altındasın”dı. En alt tabakadaki insanların bir kukla gibi yönetilebildiğini ona gözleriyle gösterip, iyice hissettirirlerdi. “Biz bunlara her şeyi yaptırabiliriz. Haberin olsun!”
Ben Tinne’ye sormuştum, bu kişiler sana ya da bir başkasına rahatsızlık verirken, güvenlik güçlerinin müdahalesinden nasıl korunabiliyorlar, diye. Tinne gülerek yanıtlamıştı, “çok ilkel bir korunma yöntemleri var…”
Öğrendiğimde hayret etmiştim. Mersomnesliler bütün dünyada o kadar basit ve çocuksu bir sistem kurmuşlardı ki, ancak çizgi filmlerde ya da absürt komedilerde olabilirdi kullandıkları yöntemler.
O tiritler ne yapıyorlarmış biliyor musunuz, sivilislerin kullandığı bazı renkleri kullanıyorlarmış.
Sivilisler üniforma giymeyenler oluyor. Onlar sivil hayatta provokasyonlar yaparken şikayet edilir ya da suç üstü olurlarsa diye renkler üzerinden bir korunma geliştirmişlermiş. Bordo-kırmızı kıyafetler, siyah pantolon üstüne siyah kısa kollu penyeler, siyah içlik üzerine giyilmiş haki renkli, ceket havasındaki safari gömlekler gibi.
“Ha bu bizden” deyip salıverilsin ya da görmezden gelinsin, tutanak tutulmasın, tartışma esnasında haklı çıkarılsınlar falan diye.
Tinne gülerek anlatıyordu. “Abla” -bana abla derdi- “görsen gülmekten ölürsün, özellikle adresi belli olanlar korku içinde ne yapacaklarını şaşırıyorlar. İfşa olmaktan ciddi korkuyorlar. Kafalarına moşist rengi siyah bir örtü, sırtlarına hamasi renk bordo bir bluz takıp balkona çıkıp oturuyorlar, balkon demirlerine de javudi rengi sarı torbalar, bezler falan bağlıyorlar. Belli ki ülkemizde çok acayip bir konsensus var. Her tarafa işaret çakarak kendilerini koruma altına alıyorlar.”
“Konsensus ne ki” diye sorduğumda, gülmekten tıkanarak cevap vermişti: “Konsensus! Ben konuşayım sen sus!”
Tiritler sayıları en fazla olan, hiyerarşik piramitin en alt tabakasını oluşturan tabaka. Ailelerinde, ya da kendi geçmişlerinde utanılacak bir şeyler vardır. Toplumsal statülerini bir takım kötü olaylar nedeniyle kaybetmişlerdir. Söz gelimi adi suçlular en sevdikleri kesimdir Mersomneslilerin. Bunlar etraflarından intikam almak, kaybettikleri onurlarını geri kazanmak için her şeyi yapabilirler. Mersomnesliler onları cennete kabul ettiklerinde, görgüsüzce bir gösteriş içine düşerler.
Tiritlerin akıllı olmasına bile gerek yoktur. Emirleri sorgulamadan uygulayabilmeleri yeter şarttır. Deli raporu olanları azımsanmayacak sayıdadır.
Onlara çok ilginç komutlar verilebilir. Git şunun üzerine kus, ya da git şu dükkanın orta yerine dışkıla gibi.
Aforoz edilmiş, cennetten kovulmuş, cehenneme girmesine karar verilmiş bir insana neler yapılır neler! Artık o kişiye bu dünyada rahat yoktur.
Uçakla yolculuk yaparken hep düşünmüşümdür, dünyada onca yer varken neden bu insanlar hep bir yere öbeklenip böyle alt alta üst üste bir hayat sürer diye. Belediye hizmetlerinden yararlanmak ve güvende hissetmek ilk akla gelen yanıtlar.
Aslında insanların en az güvende olduğu yerlerdir bu toplu yaşama alanları, onları kontrol altında tutmak ve manipüle etmek son derece kolaydır.
İstenen desteği göstermemiş yerleşim yerlerinde yaşayan insanlara belediye hizmetleri de gitmez, güvenlik koşulları da yeterli şekilde sağlanmaz.
Ne yazık ki dünyada yönetimi ele geçirmiş olan Mersomnesliler bu dünyanın en son güveneceği varlıklardır. Kendilerinin çok dikkatli şekilde kullandıkları o akıllı sistemlerin hepsi, bizim daha kolay yönetilmemiz içindir. Savaşmayı çoktan bırakmış ve teslim olmuş bir insanlığın yapacak bir şeyi kalmamıştır artık.
Babasının getirdiği tinin akıbetini tahmin eden ustanın kızı, doğurduğu çocuklara hep savaş ismini takmış, ama babasının itirazı ile her seferinde değiştirmek zorunda kalmış. Sonuçta o tin de kısa bir zaman içinde Mersomneslilerin eline geçmiş. Böylece sonuncu tin de saraylarda oturanların saltanatına saltanat katmak için kullanılmış.
Savaş adını taktığı çocuklara ne mi olmuş, ustanın kızı bu dünyayı terk ettikten sonra, birçok hileyle öldürülmüşler.
Tinne, bana, o kadının, çocuklarının koruyucusu olarak dünyaya sık sık geri döndüğünü, çocuklarının ve sevdiklerinin intikamını eninde sonunda aldığını ve daha da alacağını söylemişti.
Ben Tinne’nin basiretine güvenirim. ferasetine de. Bu kelimeler ne anlama geliyor bilmiyor olabilirsiniz, şöyle söyleyeyim, doğru ile yanlışı ayırt etme kabiliyeti ile öngörü. O tam bir kaptan bence. Hayat denizinde, beden gemisini, gördüğüm en akıllıca yürüten bir kaptan. O da tıpkı tin ustasının kızı gibi düşünür: “Gemilerimiz her daim teyakkuz halinde olmalı” der. “Çünkü dünya, dünyalılar tarafından yönetilmiyor.”
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik