– 26 – İlk Kurşun

İLK KURŞUN

Tinne için zor günler başka zor günlere dönüşüp duruyordu. Zorluklar artarak büyüyerek geliyordu üzerine.

Artık evinde bile rahat yoktu ona. Gözler her yerdeydi. Balkona çıktığında muhakkak nöbetçilerle karşılaşıyordu. Kel, bıyıklı, orta yaşlı, sert bakışlı adamlar ya da yaşlı bekçiler oturtuluyordu tam karşısına. Buna göz dağı vermek deniyordu, psikolojik baskı deniyordu, delirtme operasyonu deniyordu. Sabit bakışlarla bakan çapulcu tipli adamlar, her daim peşindeydi artık. Vapurda karşısına oturuyor, sokağın başında ve sonunda dikilip, Tinne yanlarından geçerken hakkında çok şey bildiklerini ima eden sözler duyuruyorlardı ona.

Bu kadarla kalmıyordu yaşadığı tuhaflıklar. Ne yaşıyorsa o sırada onevizyondaki karakterler de onu yaşıyordu. Bu çıldırtıcı evren Tinne için azap dolu olmalıydı ama o görevinin bilincinde bir asker gibi davranıyor, hiç ağlayıp sızlamıyordu.

Bir takım deneyler yaparak anlamaya çalışıyordu etrafında olan bitenleri. Mesela, balkona çıkıp elini kaldırdığında onevizyondaki kadınlar da elini kaldırıyordu. Sandalyeye ters oturunca onlar da ters oturuyorlardı. Dil çıkarınca onevizyondaki kızlar da dil çıkarıyordu.

Agarika’dan yayın yapan bu şebekeler Tinne’ye çok şey anlatıyordu. Aslında ülke ya da sınır diye bir şey olmadığını, zalimlerin istedikleri her yere kolayca girebileceklerini, dünyanın çeşitli yerlerindeki beyaz saraylarda oturanların aslında aynı ekmeği paylaşan kardeşler olduğunu çok geçmeden anlamıştı.

Tinne’nin onlar için bir tehdit olduğu apaçık ortadaydı. Kendisini değersiz hissetmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı ama böylesine büyük bir orduyla tek başına savaşmak zorunda olduğu için gurur duyuyor, kendini kâinatın sahibine daha da yakın hissediyordu.

Salyangoz sürülerine çobanlık yapıp eliyle zargana yakaladığı günlerden çok farklı olmadığını telkin etti kendisine. Öyleyse, konuşursam beni dinlerler dedi ve konuşmaya başladı.

“Belli ki bir şeyi merak ediyorsunuz. Ben size o merak ettiğiniz şeyi anlatabilirim. Belli ki size kilmleriniz, şarkılarınız için malzeme lazım, ben size istediğiniz kadar masal, hikâye anlatabilirim.”

İlk sözleri bunlar oldu. Bütün dünyanın susup onu dinlediğini anladığında, aslında ne kadar uzun zamandır sessiz kaldığını fark etti.

Kapısında bekleyen adamların kılığından, kıyafetinden, görgüsüzlüklerinden, tiplerinden onların hangi köyden olduklarını çıkarmak Tinne için hiç zor olmadı. Sahip oldukları imkanlardan hangi işleri yapıyor olabileceklerini de tahmin etti. Bakışlarındaki asabiyetten, hoşgörüsüzlük ve önyargıdan dünya görüşlerini saptadı.

Tam da o günlerde Kumsal Hanım onu aradı. Ziyarete geleceğini söyledi. Tinne, Maes ve Tinne’nin -hain olmayan- hamarat çırakları, onu ellerinden geldiğince iyi ağırladılar. Kumsal Hanım gelirken yanında çikolata da getirmişti. “Bana kız bakmanı istiyorum senden” dedi Kumsal Hanım. Çünkü Tinne’nin birçok kız öğrencisi vardı. (Vagna bazılarını dilfonuyla arayıp sakın Tinne’ye derse gelmeyin, artık o çok kötü biri, demesine rağmen.)

Tinne, nasıl bir kız isterdiniz, diye sordu.

Uzun, dedi, Kumsal.

Tinne duraksadı.. Kumsal Hanım’ın oğulları kısaydı çünkü.

Nesil uzun olsun, diye açıkladı Kumsal Hanım ellerini yukarıya doğru kaldırarak.

Ne kadar moşistçe bir yaklaşım, diye geçirdi içinden Tinne.

Fularsız olsun diye devam etti. Oysa kendisi fularlıydı.

Enstrüman çalsın, diye ekledi.

Tinne anlamaya çalışıyordu.

Tıp bitirmiş olsun.

Kurtulmuş ablamın kurtulmuş kızı tam da istediğiniz gibi ama o fularsız asla çıkmaz, diye elinden geleni yapmış oldu Tinne. Hangi oğlunuza bakıyordunuz, diye vazifeperverlikle sordu. Onu söyleyemem, dedi Kumsal Hanım haşhaşlı böreği çok sevmiş görünerek. Bir tane daha rica etti peşi sıra. Maes seve seve getirdi, çünkü o yapıp fırına atmıştı.

Bütün bunlar savaş başlamadan önce olmuştu. Tinne ilk kurşunu atmadan hemen önce. Henüz saflar netleşmemişti. Tinne henüz, bakıcı kellerle, nöbetçi ihtiyarların, çöp tenekesinin yanında dikilen tirit delikanlılarla, uçuşan mavi helikopterin ne anlama geldiğini araştırmaktaydı. Onevizyondaki kâğıttan bebeklerle, kukla siyasetçilerin, niye taklitçilikten geçindiklerini de bulmaya çalışıyordu.

Kumsal Hanım’ın büyük oğlu kâğıttan bebeklere özenmişti. Burnunu kıstırtıp, çenesini ovalatmıştı. Gözlerini çektirdiğini söyleyenler bile vardı. Agarika’nın en usta cerrahlarına teslim etmişlerdi onu. Onu cerrahlara teslim edenlerin de Agarika’nın gizli adanları olduğu dedikodusu ayyuka çıkmıştı. Ülkede herkes birbirine soruyordu, Anadolu’nun doğusunda doğmuş pıh çocuğunda Agarika’nın tastortu ne arıyordu, bu adam madem Agarika’lı bir iş adamı olmuştu da şimdi niye süperstar hajda olmak istiyordu? Kimse bu soruların cevabını bir türlü bulamıyordu.

Tinne, bütün bu deli soruların yanıtlarını tek tek bulacaktı. Bu kadar fazla bilinmeyeni olan bir denklemi çözmek için belki kapanda peynir olması gerekecekti ama eninde sonunda bütün soruların cevaplarını muhakkak bulacaktı.

Sorarım size Tartaryan mesih olabilir mi? Hep birlikte haaa yıııırrr, diyorsunuz, gayet iyi duyabiliyorum. Ama beyazlı sarayların sakinleri, onun gökten inebileceğine ve üstelik bütün dünyayı bu illüzyona inandırabileceğine kendileri bile inanmışlardı.

Aslında ışıkların altında olan Tinne’ydi. Bütün gözler ve kulaklar Tinne’ye çevrilmişti. Kumsal Hanım’ın oğlu orası burası yontulmuş zavallı bir kuklaydı. Sadece kendi küçük köyünün tiritlerini peşine takıp, Kestanbol sokaklarında düdük öttürebilirdi.

Bakın, inanın bana, Tinne ilk kurşunu atmadan önce hepsini tek tek uyarmıştı.

Vagna’ya illa birilerine biat etmek istiyorsan bana biat et, dedi. Ben onların hepsinden iyiyim.

Karadümbüklülerin Reisine, postu bırak dedi. Çünkü oraya layık değilsin!

Tartaryan’a da hemen köyüne dönmesini söyledi.

Kurtulmuşlara, en iyisi siz gidin sarayın paspasçısı olun, dedi. O zaman istediğiniz her şeye kavuşacaksınız!

Onun dediklerini dinleyenler gerçekten de istediklerine sahip oldular. Tinne, ilk kurşunu atmadan önce istediklerini vererek herkesi gönderdi. Uyaracaklarını da uyardı.

Bu süreçte onunla alay edip eğlendiler.

Önceki Sayfa  Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik