– 10 – Tartaryan
TARTARYAN
Bazı çocukların büyüdükçe yırtıcı tırnakları ortaya çıkar ya da güçlü pençeleri olduğu belli olmaya başlar, bazısının kuvvetli dişleri ve ısırıp kopartmaya uygun bir çenesi olduğu anlaşılır zamanla.
Kimi çocukların da büyüdükçe kanatları oluşur.
Tinne öyle çocuklardandı.
Düşünün böyle bir varlık, amansız bir savaşçıya dönüşecekti.
Dikkat edin, insanlar yaşlanmaz bakışlar yaşlanır. İnsanlar çirkinleşmez, ruh kötü duygularla kirlenir ve dönüşür. Beden daima ruha ayak uydurur.
Bedeni şekillendiren ruhtur yani.
Ama sahtekarlık devri başlamış bulunmakta dostlar. Artık sabit boyalar var, usta cerrahlar var, neler neler yapıyorlar.
İşte ben bu bölümde, size efsane bir değişim hikayesi anlatacağım. Aslında Tartaryan’ın değişim hikayesi tek başına ayrı bir romanın konusu olurdu ama hadi neyse. Burada anlatmadan geçmek olmaz.
Hazır mısınız?
Asrın aşkı olarak bilinen, asrın yalanı olduğu sonradan anlaşılan Tartaryan’ın olayı neymiş, artık hep beraber bir bakıp açıklığa kavuşturalım.
Cadıların “dostumuz” diye bahsettiği bir Angoralı Pıh vardı hani? Tinne’nin pıhından daha gençti ve evlilik çağında oğlu vardı? Bildiniz değil mi?
Genç Pıh (normalde pıhlar çok yaşlı olur) kendisine haber gidince, hemen büyük oğlunu Tinne’yi görmeye göndermiş.
Oğlan Tinne’yi görüp beğenince, ailecek “bu iş olur” demişler. Onlar böyle kendi kendilerine gelin güvey olurken Tinne’nin pıhı Tinne’yi ona ilk evlilik teklif eden adamla evlendirivermiş.
Ama Tartaryan (genç pıhın büyük oğlu) kızı beğenmiş bir kere.
Babasına demiş ki, baba bu kız güzel ben çirkinim, bu kız okumuş ben değilim, bu kızın her bir şeye yeteneği var, benim neyim var? Bu iş nasıl olacak? Ben bu kızı çok sevdim.
Babası “hallederiz” demiş.
Nitekim halletmişler.
Çocuk ömrü boyunca kızın karşısına çıkmak için hazırlık yapıp durmuş. Ama hiçbir zaman kendini buna hazır hissedememiş.
Biliyorum anlamadınız. Tane tane anlatıyorum:
Angoralı Pıh’ın üç oğlunun en büyüğü olan Tartaryan, kızı görüp beğendikten sonra ilk iş olarak köstetik ameliyat olmuş. Sonra Agarika’ya gidip küçük bir okul bitirmiş gibi yapmış, sonra kızla meslektaş olabilmek için parayı basmış bir şirket kurmuş. Sonra da kendini bütün ülkeye tanıtıp ünlü olmuş. (Onevizyon!)
Oysa yapması gereken tek şey elini çabuk tutup ilk evlenme teklif eden kişi olmakmış. Bu kadar yani. Bunun için herkes elinden geleni yapmış. Cadılar, ihtiyar pıh, söz dinleyen Tinne.
Tartaryan bir türlü kendini hazır hissedememiş.
Aslında hikaye bu kadar.
Değil tabi.
Tartaryan ömrü boyunca Tinne’yi takip ederek, o ne yapıyorsa daha fazlasını yapmaya devam etmiş.
(Saçlarını sarıya boyamak hariç. Bilemeyiz, belki evinde yalnızken sarı peruk takıp dolaşıyor olabilir.)
Bu anlamsız takip, herkesin tuhafına gidiyormuş. Seviyorum ne yapayım, diye açıklıyormuş yaptığı her türlü saçmalığı. Git konuş, diyorlarmış, o beni beğenmez ki, deyip omuz silkiyormuş.
Size de tuhaf geldi değil mi?
Daha durun.
Ve ömrü boyunca Tinne’nin her işini baltalamaya, yuvasını yıkmaya, hayatını zorlaştırmaya, ona sürekli çelme takmaya kendini adamış. Hatta bu işi kendine “forofösyonal iş” edinmiş.
Bütün bunları yapabilmesi için ne olması gerekiyorsa onu oluyormuş. Tafya, gizli örgüt elemanı, javudi, operacı, basketçi, iyi aile babası, iyi bir aşçı, bir gün babasının yerine geçecek bir pıh, kaçakçı, tozcu, CEO ve her şey.
O adam saçmalığın ta kendisiymiş. Saçmalık bir insan olarak yeryüzüne gelseymiş adı Tartaryan olurmuş. Yalancılık, çelişki, tutarsızlık, kincilik, kıskançlık, hazımsızlık, kibir ve aşağılık duygusu denince alemde ilk akla gelecek isim artık onunkiymiş.
…ve nasıl bir talihtir ki, bu dünyanın en saçma oluşumu gelmiş, Tinne’ye musallat olmuş!
Tinne’yi taklit edebilmek ve onu “yenebilmek” için her an peşinde onu gözlüyormuş. Bunun için her yere gözler yerleştirtmiş. Her tarafı kulaklarla donattırmış. Tinne’nin her anını topoğraflatıyormuş. O topoğrafları evinin, odasının duvarlarına asıp, hayran hayran bakıyormuş. Tinne onun idolü olmuş.
Aslında onun hem öyle hem böyle olduğunu herkes çoktan anlamış ama hep susmuşlar. Annesi üzülürmüş sonra.
Savaş başladığında, Tinne yüksek sesle ilan edivermiş bu sırrı. Hem de yüksek bir yere çıkarak. “Kumsal Hanım, Kumsal Hanım! Senin oğlun öyleböyle, bıraksın artık peşimi!” diye operet söyleyip, eğlenircesine gerdan kırıyormuş.
Kuşlar hemen iletmişler. Hızlı uçan kuşlar.
Kumsal Hanım hemen gelmiş Pıh’a dert yanmış. “Vazgeçsin” artık diye ısrar etmiş. “Rezil oluyoruz!” diye hımırdanmış.
Angoralı genç Pıh mahcup bir vaziyette önüne bakarak,
“artık çok geç hanım, Agarikalılar bize çok kaymak verdi. Bu yarış, bundan böyle bizim işimiz. Tinne’yi dize getirmeliyiz.”
Demiş.
Kumsal, kaymak çok seviyormuş. Elmas küpelerini sevdiğinden daha çok. Yüksek tavanlı salonundaki ekru perdeleri sevdiğinden çok. Oturdukları cennet köşkünün önünden akan ırmaklardan çok. Hatta, size bir şey diyeyim mi, oğullarından bile çok.
Zarif boynunu sultani bir büküşle bükmüş. İpek şalını omzuna serperken,
“Eh madem.”
Demiş, âli bir edayla.
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik