– 12 – Çember
ÇEMBER
Siz kinomayı bilir misiniz? Hani hareketli resimler? Hatta ses de var, müzik de var. Epey bir zamandır renkli.
Kinomanın malzemesi olan kilm şeridi icad edildiğinden beri dünyanın dört yanında görüntüler kaydedildi. Bir müddet sonra bununla tiyatroya benzer bir sanat yapılabileceği anlaşıldı. O günden beri tamaraların çektiği görüntüler sayesinde ne hikayeler anlatılıyor.
İnsanlar sürüler halinde beyaz perdenin önünde toplaşıp, bu hikayelere saatlerce ağlaşıp gülüyorlar. Heyecanlanıyorlar, korkuyorlar, ferahlıyorlar, hatta aşık bile oluyorlar. Kendinden geçip ayılıp bayılanlar da oluyor.
Kilm seyredilirken ha bire yiyorlar, içiyorlar arada da el ele tutuşup, koklaşıyorlar.
Bunun bir çeşit büyü olduğunu fark eden us-manlar sık sık toplantı yaptılar. Karşılıklı düşündüler. Sonuç olarak dünyayı büyüleyebileceklerine karar verdiler. Böylece yer yüzündeki tüm kadınlara, erkeklere ve çocuklara her istediklerini yaptırabileceklerdi.
Büyü için de sanat için de gerekli malzeme gerçek numunelerdir bilirsiniz. Tırnaklar, saçlar, giyilmiş giysiler gibi. Sanatçılar da onu yorumlayacak, değiştirecek bile olsalar aslına, gerçeğine bakmak, incelemek isterler. Çünkü hiçbir uydurma ve kurmaca, gerçeğin yerini tutamaz.
Bu büyük operasyondu. Söz konusu olan Dünya hakimiyetiydi. Önce Agarika diye bir ülke kurdular. Sonra diğer memleketlere korkunç savaşlar, iç karışıklıkları, ihtilaller saldılar. Oradaki büyücü ve sanatçılar sunduğu fırsatlarla ünlü bu yeni ülkeye taşınmak zorunda kaldılar.
Agarikalılar, Fulu-mud isimli koca bir kent kurdular, büyük Javudi şirketleri oralara platolar inşa etti. Burada tamaralar gerçeğinden ayırt edilemeyecek olayları kaydedecekti.
Dünyanın dört bir yanından renk renk ırk ırk sanatçılar gelmişti. Kent onları ağırlamaya, platolar çalışmaya hazırdı.
Ama bir şey eksikti. Gerçekler.
Büyü için lazım olan gerçek numuneler.
Sanatçılara lazım olan gerçek olaylar, gözyaşları, trajediler, aşklar, çekişmeler lazımdı.
Yoksa gözler gördüğüne, kulaklar duyduğuna inanmazdı.
Bunun için ilk akıllarına gelen yer hasta adamın topraklarıydı. Nasılsa hasta adam ölmekteydi. Savaş, ateş, göç, dağılan yuvalar, düzene isyan eden asiler bu dram dolu düşman topraklarından seçilmeliydi.
Modeller “beyaz” ve “güzel” olmalılardı. Erkekler güçlü karaktere sahip insanlar olmalıydı.
Mu-mulus-mılan üyelerinin yaptığı ayinlere benzeteceklerdi. Ama bu sefer beyaz adam köleleri, yerel, kiralık elemanlara kovalatacaktı. Onların hayatlarını alt üst edecek, her şey çembere dahil olan hafiyeler tarafından gizlice takip edilecek ve derhal Agarika’ya bildirilecekti.
Mu-mulus-mılan ayinlerinden tek farkı bu zavallı kölelerin beyaz olmasıydı.
Onların hayatlarından damıtılarak elde edilmiş hikayeler bütün dünyaya servis edilecek, karanlık salonlarda kendilerinden geçerek izleyenler, farkında olmadan onları taklit edecekti.
Şarkı üreten, resim üreten, yazı üreten çemberin içinden sanatçılar da aynı hikayelerden esinleneceklerdi.
Dünya aynı anda aynı şeyleri izleyerek, dinleyerek, büyülenecek ve aynı dramlar, aynı şekilde tüm dünyada yaşanacaktı.
Tahmin edeceğiniz gibi hasta adamın topraklarında yaşayan (çembere üye olmamış) beyaz insanlar hayatlarının irdelendiğini ve beyaz perdeye yansıtıldığını hiç bilmeyecekler, asla öğrenemeyeceklerdi.
Bu takip ve irdeleme sayesinde düşmanın sırları, zaafları ve güçlü oldukları yanlar da iyice öğrenilmiş olacaktı.
Daha sonra bu çalışmaya davranış bilimciler, ruh us-manları da katıldı ve bu yeni kurulmuş endüstri için hammadde arayışından yola çıkılmış proje, koskoca bir deneye dönüştü.
Sanatçılar bu hayatları şablon olarak kullanıyorlardı ama hikayelerin sonunu aldıkları emirlere göre belirliyorlardı.
Tinne bütün bu acayip bilgileri, cadılar reisinin bizatihi kendisinden almıştı.
Reis demişti ki, bizler kadın çemberini oluşturmaktayız. Bir de erkek çemberi var. Onların da bizim de bir takım güç ve donanımlarımız var. Takip edilen beyaz kölelerin hayatları erkek çemberinin üyelerine de servis edilir, bize de. Biz kadınların tarafını tutarız, onlar erkeklerin tarafını. Hikayeler böylece yazılır. Bizim için kadın kahraman haklıdır, onlar için erkek kahraman. Ama zaman geçtikçe çok ilginç olaylara da tanık olduk. İçimizden bazı cadıların erkeklerin tarafını tuttuğuna rastlanması gibi, bazı erkek büyücü ve sanatçıların da kadını desteklemesi gibi.
Yaklaşık yüz yıl geçtikten sonra denek grubundan bir kadın, olanları farketti. Bu, Tinne’nin annesiydi. İyice kızışmış olan mücadelede (hasta adamın topraklarının ele geçirilmesine ramak kalmıştı) gene dilfon sayesinde denek grubuna dahil olmuş erkeklere ulaşarak, iş birliği teklif etmişti.
Cadılar bu durumda ne yapacakları konusunda çelişkiye düşmüşlerdi.
İçlerinden bir kadının, kendi kızının aleyhinde iş birliği yapmasını, nasıl değerlendireceklerini bilemediler.
En sonunda karar verilmiş, tokmak vurulmuştu. (Daha sonra o tokmak bir daha kullanılmamak üzere cadıların yer altındaki müzesine kondu.)
Karar acıklıydı. Bir kadının diğer bir kadını arkadan vurması, çember içi yasalara göre büyük bir suçtu. Bunu yapanın önceden ikaz edilmiş olması, cezayı arttırıcı bir unsurdu.
Bunu yapanın genç kadının annesi olması ise cezanın affedilebilirliğini ortadan kaldırıyordu.
Tinne böylece annesinin nasıl göç ettirildiğini anlamış oldu.
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik