– 5 – Cekıt-ı Şerif
CEKIT-I ŞERİF
Bu hafta Tinne yoktu. İnsan ona alışınca hep arıyor. Çünkü büyük zorlukları kolaylıkla aşmış güçlü biri. Ya da dışarıdan öyle gözüküyor. Biliyorum sizler “sonra ne oldu” diye hep bir merak içindesiniz. “Eee sonra ne oldu?”
“Daha daha ne var ne yok teyzeleri”nden olmayın derim ben de o zaman.
Ne trajik bir ölümle öldü, ne girdiği ağır bir depresyon sonucu kendi hayatına son verdi, ne de akıl hastanesinde saç baş dağılmış, dizlerinde resmi bir battaniyeyle, ufuklara dalıp gitti. Durun durun kilmin yazıları daha çıkmadı!
Öyle bir kızdır ki o, o bitti demeden bitmez. Unutmayın onun annesi bombacı bir azize, babası asi bir peder, üvey abileri Daltonlar, nenesi Van kedilerinin kraliçesi, dedesi Ege sahillerini Cezayir sansa da büyük bir komiserdi. Böyle bir genetik kolay kolay alt e-di-le-mez!
Benden size tavsiye, son ya da sonra peşinde koşmayın, benim de asabımı bozmayın.
Bir de hafiye okuyucu vardır ki, “bu siz misiniz”, “Tinne aslında kim”, “Peder kimi temsil ediyor”, “salyangoz aslında neyin simgesi” diye düşünmekten, hikâyenin, anlatımın tadına bir türlü varamaz.
Rahat olun yahu! Bu roman çok uzun bir roman olacak, belki bir ömür sürecek. Bağımsız mı bağımsız, özgür mü özgür bir sanat yapıyoruz burada! Zaten başka türlüsü de bize uymaz! Ne Tinne’ye uyar ne bana.
Her neyse Tinne bir süreliğine yoktu. Pederin doğduğu topraklarda anılsama dönümü tapınmalarına katıldı.
Uydudan canlı yayına geçildiğinde ben de onevizyon başındaydım. Ta Mars’tan bağlandık. Tazecik incir ve kavrulmuş cevizlerimle koltuğumda pineklemekteydim. Dedim muhakkak bizimkine de uzatırlar telekonu, o da birkaç satır bir şey okur, herkes hazırola geçip birbirinin sırtını zincirlerken, belki bir şarkı bile inildiyebilir.
Ama yanılmışım. Tinne küçüktür. O kadar küçüktür ki her yere sığar. Ama oraya sığdıramamışlar onu. Kimisi yanlışlıkla ona basmamak için, kimisi de Tinne’nin ahına denk gelmemek için ondan kaçışmış. Sonradan alı al moru mor gelip anlattı. “Ramak kalmıştı” dedi. “Ah etmedim, döndüm geldim”.
“Peki, o mont neydi” dedim. (Ekranda gördüm, sandalyeye geçirdikleri montun etrafında yelpaze yelliyorlardı.)
“Dalmaçyalı bıradırımın Dalmaçya’dan getirdiği bir tür eski cekıttı dedi. Hayır monttu, dedim. Benden iyi mi bileceksin pederimin eskisini, aslında o bıradırımın eskisiydi, ama ne ben ne pederim, kimseye söyleyebildik, dedi.
Ne yani Dalmaçya’dan ona özel getirilmiş bir cekıt değil miydi, diye sordum hayretle. Çünkü göçmüş bıradırı Mars’tan yaptığı eski yayınların hepsinde o cekıtın hikayesini biz ezik, aptal, iyi niyetli ve sulu gözlü izleyicilere hep böyle anlatmıştı.
Sen de mi kandın, dedi Tinne beni iyice aptal yerine koyarak. Sen bari kanmasaydın keşke, sana yazık olur, dedi ve devam etti:
O bir Dalmaçyalı unutma. Onun 101 tane azıktaşı var, hiçbir dünyada onların sırtı yere gelmez. Her türlü yalanı kolayca söyleyebilir, sonra hep birlikte ulurlar. Böyle olunca inanmak farz olur, Dalmason dinine göre, dedi.
Hayatı çözmüş, dedim. Hiç de sandığım kadar minyon değilmiş.
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik