– 40 – “İLK GELEN SİYON AMCA”

– 40 – “İLK GELEN SİYON AMCA”

 

Bu dünya gerçekten katlanılır gibi değil. Tinne bunalıp sıkıldı mı mezarlığa kaçar. Hep kınardım onu, bugünlerde çok iyi anlıyorum.

Ölü arkadaşları Tinne’ye çok şey öğretti. Sırasını savmış kadim ruhlar yaşadığı şeyleri anlamasını, anlamlandırabilmesini sağladılar. İnsan anlayamayınca, anlam veremeyince çıldırır. Eğer kadim ruhlar yardımına yetişmeseydi Tinne de çıldırabilirdi.

Nitekim dünya çıldırıyor. Kötü hikayelere inanmış insanlar yavaş yavaş deliriyor.

Hikayeler önemlidir arkadaşlar! Bizim çocuklarımıza, bitmek tükenmek bilmeyen sorularına yanıt olsun diye, yani meraklarını gidermek için uydurduğumuz hikayeler gibi, büyük büyük dedelerimiz de kendi çocuklarına, çevrelerine, emirleri altında çalıştırmak istediklerine bir çok hikayeler uydurmuşlar. Dedelerimiz dedim, çünkü erkeklerin uydurduğu hikayeler korkutucu ve vahşi, kadınlarınki yatıştırıcı ve tedavi edicidir.

Ninelerimiz bizim güzel, şifalı uykulara dalmamızı isterler. Kavgadan, rekabetten beslenen pazarlarda tezgah açan dedelerimiz ise “ötekinin” aşağı olduğu, “üstüncü” yalanlar uydurmuş.

Bazı beyaz derili masalcılar, bir kadın için kurtuluşun ancak evlenmekte olduğu, kadınların daima birbiriyle yarışmak zorunda olduğu, kötünün de kurbanın da kadın olduğu dar pencereli masallar uydurmuş. Binlerce yıl önce değil ha, yeni sayılır. Son bir kaç yüzyıldır kız çocuklar, bu aptal masallara inanarak büyük çelişkiler yaşamış, mutsuz olmuşlar.

Neden diye sormayın, anlamaya uğraşmayın. Bakın bizi yönetenlerin, irade ve iktidar sahibi olanların ne istediğini anlamak çok uzun zamanınızı alır. Çünkü onlar aynı anda hem tavşana kaç diye bağrışır, hem de tazıya tut diye. Onlar için hayat yarış, rekabet, eleme, kazanmaktan başka bir şey değildir. Kadınlar iyi bir koca, erkekler de iyi bir efendi bulmak için birbirleriyle acımasızca yarışmalıdırlar.

Farkındalığı yüksek insanlar bu hayatta mutsuz olmaya mahkumdurlar. Eğer böyle bir mutsuzluk yaşamak istemiyorsanız “imtina edeceksiniz.”

Siz insanlardan ve onların taptıklarından imtina etmezseniz bir gün onlar sizden imtina ederler nasıl olsa.

Tinne, küçüklüğünden beri insan canlısı, dostluğa önem veren bir kızdı. Sonradan insanların her türlü kımıltısını menfaat gözeterek yaptığını anlayınca, onlardan kaçmaya, kaçınmaya uğraştı.

Bilmem siz de fark ettiniz mi? Genel olarak dünyada çok düşük bir zeka düzeyinde iletişilmekte. Tinne’nin önyargılardan ve ahmakça koşullanmalardan arınmış kalbini ve ruhunu, ezberci zihniyetin formüllerine sıkıştıramadılar asla. Onun şanlı ve de şöhretli aile adını duyanlar, yüzlerinde kolpaca bir sırıtmayla yanaşırlar ama onun bekledikleri gibi şematik bir figür olmadığını anlayınca rahatsız olurlardı.

Daima mütevazı yaşadı. Yaşadığı ev her zaman sıcak, insanı kucaklayan, ucuz eşyalarla döşenmiş bir ev olurdu. Son zamanlarda doğduğu ve büyüdüğü, sahtekar insanların ve sahtekarlığın yoğun olduğu,  o büsbüyük şehir Kestanbol’u terk ederek, küçük bir şehri mesken tuttu. Can yoldaşı, hakiki eşi Elyase’yi de orada buldu.

Onu klişelerle, sıradan maniler ve manzumelerle, formüller ya da denklemlerle, onevizyon seriyallerinde öğretilen şemalarla asla açıklayamazdınız. Babasının Aziz Peder olduğunu bilenler, babası öldükten sonra, ondan kalan kilisede oturup, geleni gideni vaftiz etmesini beklediler. İşte, bu kadar kısır bir düşünüşe sahipti insanlar. Onların kıskanç Dalmaçyalılar’dan haberleri yoktu tabi. Kıskanç Dalmaçyalı -sözde- biraderleri ondan nefret ediyor, babasını özleyip kilisesini ziyaret etmek istediğinde kapıya dizilip olanca güçleriyle havlıyorlardı. Daha babası sağken babasıyla buluşmaması, Kilise’yi ziyaret etmemesi için her yere onun resmini asmışlar, onun “düşman” olduğunu kilisenin inananlarına ve ziyaretçilerine türlü uydurma hikayeler eşliğinde öğretmişlerdi.

İnsanlar bilmiyorlardı. O şikayet etmedikçe, velvele, zılgıt ya da yaygara yapmadıkça da bilemezlerdi.

Hadi diyelim Tinne anlatmaya başladı… O zaman da annesinin oğulları Daltonlar ve çirkin karıları sağa sola tükürmeye başlayabilirlerdi. (Tinne’yi saplantı haline getirmiş ve ortadan kaldırmaya yemin etmiş Tartaryan ve dolandırıcı arkadaşları da unutulmamalı.)

Dalmaçyalı biraderler babasının kilisesine, Dalton biraderler annesinin definesine, Tartaryan da onun ruhuna göz dikmişti. Anlatsa kim inanırdı?

Onevizyon kahramanı bıçkınmaço görünümlü Tartaryan’ın kadın düşmanı Nonoşlar Örgütü’nden olduğunu halka nasıl anlatabilirdi? Bu bıçkınmaço görünümlü kadın düşmanı Nonoşlar Örgütü’nün av ritüellerini yapmak için Tartaryan’ı avcıların temsilcisi, sahipsiz ve seçkin Tinne’yi de av olarak seçtiklerini sokaktaki insana nasıl anlatacaktı?

Kıt kanaat geçinen ve tek eğlenceleri onevizyona bakıp büyülenmek olan insanlara bu büyük avın kurbanı olduğunu nasıl anlatabilirdi?

Aslında kadının, özgür insanın, çocuğun, doğanın düşmanı ve bütün düşmanların koruyucusu ve sahibi olan “İlk Gelen Siyon Amca” ve elinde sıkı sıkı tuttuğu uyduruk kitabı ortadan kaldırılsa, dünyada böyle tatsızlıklar olmayacak, kardeş kardeşe düşman kesilmeyecekti.

En eski uyanık erkekler örgütünün kurucusu, fikir babası, hikaye uydurmacısı İlk Gelen Siyon Amca, gerçekten de daima bu dünyadaki bütün güzelliklerin, nimetlerin başında ilk biten yağmacı olurdu.

Moşizmi, üstüncülüğü, “her şey benim, çünkü Tanrı öyle istiyor” yalanını uydurmayı ilk akıl eden gerçekten de oydu.

Belki bu dünyanın ilk kötüsü, bencili, haini, yalancısı, dolandırıcısı o değildi ama ilk örgütçüsü ve kitap yazarı oydu.

İn’in yaşadığı yerde yaşıyordu o ve örgüt arkadaşları. Yer altındaki dehlizlerde toplanırlar, ayinlerini, azgınlıklarını orada gerçekleştirirlerdi. Yer üstünde şeref, haysiyet sahibi olabilmek, orada dokunulmazlık kazanabilmek için gerekli olan yalanları uydurmayı İn’i tanıdıktan sonra akıl ettiler. İn’in yetiştirdiği ve güzelleştirdiği Rachel’lerle evlenerek kendilerini ayrıcalıklı, kutsal ve seçilmiş ilan edecekler ama yeraltındaki dehlizlerde yaptıkları azgınlıklardan da asla vaz geçmeyeceklerdi.

Binlerce yıldır yer altında yaşadıkları deneyimlerin, insanlar tarafından yadırganmayacağı bir dünya yaratmak için uğraşıp didinmekteler. Hemcinsleriyle, hatta küçücük çocuklarla, bazen hayvanlarla, birbirlerinden utanıp sakınmadan gerçekleştirdikleri bu azgınlıkları; “onları özgürleştiren, yaratıcı düşünmelerine katkıda bulunan kutsal ayinler” olarak tanımlıyorlardı.

İn’in kocası Ah, tam onların adamıydı. Ah’ı temsilcileri olarak seçtiler ve yalanlarını söylemeye başladılar.

Ah, azgınlığı dışında zeki bir adamdı. İlk masayı o yaptı. O masanın üzerinde ilk tekneyi o çizdi. Teknoloji kelimesi Ah’ın masanın üzerinde çizdiği ilk tekneden gelir. Halkını, daha doğrusu geniş mi geniş ailesini, o tekneyle nehrin öbür tarafına geçirdi.

Bu hadise, “denizi ikiye ayırdı” şeklinde aktarıldı, uyanık erkekler örgütü tarafından.

Ah, İlk Gelen Siyon Amca Ahhh!

Önceki Sayfa Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afe Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma, Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik,İlyas Temel şafak, Defne Ilgaz, Necati şaşmaz, Kurtlar Vadisi, Polat Alemdar, sahte Mehdi, adnan Oktar, İbrahim kalın, CIA, FBI, MOSSAD, Üçüncü Dünya Savaşı, necaaattii, ibne, godoş, orospu çocukları, sahil şaşmaz, abdülkadir şaşmaz, recai şaşmaz, zübeyr şaşmaz, panafilm, tayyar baba, elazığ, bkm, yılmaz erdoğan, güldür güldür, ali sunal, aydın ılgaz, mason biraderler, tapınak, ritüel, ayin, gizem, ezoterizm