– 42 – PARAŞÜT OPERASYONU
– 42 – PARAŞÜT OPERASYONU
Dünyanın gerçek tek kadın gücü ve örgütünü iptal ettikten sonra, yeşil butona basmak üzere sığınağındaki ofisine koştu Siyon Amca. Bilinirdi ki yeşil buton, kırmızı butondan bir önceki işareti verir.
Dünyanın bütün erkek örgütlerinin şefleri yeşil işareti aldıktan sonra koşa koşa Kenar Doğu’nun kenarına geldiler. Kenar Doğu’nun kenarındaki bu ofiste daha önce hiç toplanılmamıştı. Zaten ofisler sadece bir kere kullanılırdı.
Kenar Doğu’nun kenarında toplanmanın anlamı “savaşın kıyısındayız” demekti. İşareti alan bütün şefler, prosedüre uygun şekilde çeşitli bineklerle toplantı yerine geldiler.
“Beklediğimiz işaretleri aldık”, diyerek söze başladı Siyon Amca.
Köle aslanın boynunu kırdı parolasını kullanmamızın nedeni bu köleyi biraz daha yaşatırsak, arenanın hakimi olacağına dikkat çekmekti. Ben artık kırmızı duruma geçmemiz gerektiğini düşünüyorum.
“Biz de aynı düşüncedeyiz. Hatta geç bile kaldık! Artık Tinne’ye büyü falan da işlemiyor.” diye ses verdi Hadam’lar. Ona yaptığımız büyüler bizi bile sarstı. Yapanı da öldüren büyüleri dahi denedik. Hınser olmuş yaşlı bir Hadam vardı. Ondan istedik. Çok zorlandı, üç gün sonra feci şekilde can verdi. Bizi bile silkeledi bu iş, bu kadın hala ayakta! Bu böyle olmaz. Ona da, temsil ettiği ne varsa hepsine, tamamen yok etme amacıyla, kararlı şekilde saldırmalıyız. Çok geç kaldık. Büyükler bizi sıkıştırıyor. Her gördüklerinde “geç kaldınız”, deyip duruyorlar. Kehanete yardım etmezsek yok olacağımızı söylüyorlar. Doğrusu, biz de aynı fikirdeyiz.”
Siyon Amca iki elini piramit yapmış, önüne bakarak, bütün dikkatiyle dinliyordu. Hadam’ın sözleri bitince, sıktığı dudaklarını gevşetti. başını üzgün üzgün salladı. “Yaşlı hadamın Holam Aba’da payı büyük olsun…”
“Yamen” dedi Hadam’lar bir ağızdan. Sinirli sinirli.
“Sizlere saygısızlık etmek istemem. Kutsal yapılar ve mekanların sizce anlamını çok iyi biliyorum. Ben de inanmıyor değilim. Saygı duyuyorum. Ama benim işim inanmak değil, ben bana bağlı olan toplumun kazancını temin etmek zorundayım. Bizi de sıkıştıranlar var. Bölgeye hakimiyeti bir an önce sağlamak zorundayız. O yüzden benim bu olaya yaklaşımım kahinlerden farklı. Aslında aynı kapıya çıkıyor. Ben de başlama zamanı geldiğine inanıyorum. Yer altı kaynaklarına gerçekten çok ihtiyacımız var.”
Hadamlar sıkkındı. Biriktirdikleri her şeyi söyleyecek gibiydiler.
“Bizim cemaatimiz hiçbir zaman müsrif olmadı. Biz çalıştık, kazandık, biriktirdik ve size verdik. Nereye harcandığını ne sorduk, ne sorguladık. Ama biz anlamıyoruz, bu kadar kazanç niye yetmiyor, niye hep daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz?”
“Haklısınız”, dedi sıkkın sıkkın Siyon Amca. “Davaya çok para gidiyor. Dünyayı biz (parmağıyla masanın üzerinde geniş bir daire çizdi) kötüleştiriyoruz. Onları aç gözlü ve doyumsuz hale getiren biziz. Bize biat edenlerin ihtişam içinde yaşamasına, burada, hep beraber karar vermiştik. Bizden olmayıp, bize hizmet edenlere, yani dosdoğru konuşalım, amaçlarımız doğrultusunda satın aldıklarımıza; parlak, gösterişli ve özellikle de bize direnenleri kıskandıracak bir hayat sürmelerini sağlamaya karar vermiştik. Bu büyük miktarları hızlı bir şekilde bölgeye nasıl aktarabilirdik? Gene burada, (aynı daireden havaya bir kez daha çizdi) hep beraber; onlara zehir satarak, kadınlarını satarak ve çok kıymetli görüp böbürlendikleri aidiyetlerini satarak sağlamaya karar vermiştik. Kimsenin cebinden bir şey çıkmayacaktı yani.”
“Neden zarardayız o zaman?”
Hadamlar hesaptan iyi anlardı. Tomba’larında çok kaymak toplamış, dağıtmış, çok hesap yapmıştı her biri. Bu sefer parmak gösterme sırası Hadam’daydı. “Siz bu parayı Taçgillere akıtıyorsunuz?”
“Hayır” diyemem, dedi Siyon Amca. “Onların tahtlarında kalmasını sağlamak gittikçe zorlaşıyor.”
“Krallığımızı kurduğumuz zaman onlara ihtiyacımız kalmasın o zaman.”
“Kalmayacak.”
İçinde tek bir yiğit bile bulunmayan ordularını sahaya sürmek için yüzlerce yıldır beklemişlerdi. Yiğitsiz ordu, yağsız, tuzsuz aşa benzer, onu da ancak hastalar, mecburiyetten yer. O yüzden böyle bir orduyu meydana çıkarmak için dünyayı iyice hastalandırmak gerekirdi.
“Bu zamana kadar hazırlıklarımız tamam olmalıydı.” Kilmcilerden sorumlu, kilmcilerin temsilcisi Javudi konuşmuştu bu sefer. O da canı sıkılmış bir edayla sözlerine devam etti. “Tinne, istediğimiz reaksiyonları vermiyor, bir türlü olması gereken beklediğimiz akıbeti yaşamıyor. O yüzden kilmlerimiz bizim istediğimiz yere doğru gidemiyor bir türlü!”
“Biz de size “muş gibi” yazın demedik mi kilmleri, gene burada, hep beraber?” Siyon Amca’nın parmağı bu sefer diklemesine ve sertçe masayı işaret ediyordu.
“Yapıyoruz yapıyoruz ama izlemecilerimiz ve yazmacılarımız BBG evindeki gerçeklerden yola çıktıkları için orjinal hikayeden etkileniyorlar ister istemez.”
“Yani Tinne’den etkileniyorlar, demek istiyorsun?”
“Evet, öyle biraz.”
“Anlaşıldı. Gordon düğümü gibi oldu bu iş. Bu düğümü ancak kılıçlar çözer.”
“Başlıyoruz o zaman. Paraşüt Operasyonu için oylama yapalım, başlasın mı?”
Masadakilerin elleri tereddütsüzce kalktı. Yüzleri asıktı biraz. Vakit çoktan gelmiş, geçiyordu. Aslında istedikleri gibi yeterince hazır değildiler. O kadar güçlü o kadar güçlüydüler ki eninde sonunda kazanırlardı nasıl olsa. Zayiat daha önce düşündüklerinden, hesapladıklarından fazla olacaktı. Bunu biliyor ve açıkça görüyorlardı ama üzerlerindeki baskı da gün geçtikçe artıyordu.
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afe Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma, Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik,İlyas Temel şafak, Defne Ilgaz, Necati şaşmaz, Kurtlar Vadisi, Polat Alemdar, sahte Mehdi, adnan Oktar, İbrahim kalın, CIA, FBI, MOSSAD, Üçüncü Dünya Savaşı, necaaattii, ibne, godoş, orospu çocukları, sahil şaşmaz, abdülkadir şaşmaz, recai şaşmaz, zübeyr şaşmaz, panafilm, tayyar baba, elazığ, bkm, yılmaz erdoğan, güldür güldür, ali sunal, aydın ılgaz, mason biraderler, tapınak, ritüel, ayin, gizem, ezoterizm