– 39 – AD ÇAĞI

– 39 – AD ÇAĞI

İlk örgütlü uyanık, onlardı. Ne yalan söyleyeyim en eski ve en kurnaz örgüt onlarınkiydi.

Dağın tepesindeki mağarada yaşayan kadın, kızları yetiştirmekten büyük mutluluk duyuyordu. Belki de onları kendisini beğenmeyen, anlamayan, hor ve hakir gören, bu yüzden de uzaklaşan kızının yerine koyuyordu. Kim bilir. Onlara geldiği yerde öğrendiği her şeyi öğretti. İlhamları ve zekasıyla sonradan edindiklerini de… Ağaçtaki reçineyle ağda yapmayı öğretti onlara. Onlar İn gibi değildi ama onun gibi olmak istiyorlardı. Ekmek yapmayı, sofra kurmayı, temiz olmayı, kendini korumayı, erkeklerden sakınmayı, bakımlı olmayı öğretti onlara İn. Onun kızlarına Rachel adını verdi başkaları. Kimse kendine isim vermez.

İn, Tinne olana kadar her tezahüründe hep kadın dostu oldu. Onlara merhamet etti, yardım etti, eğitti, korudu, özgüven sahibi olmaları için çabaladı. Ama ne hikmetse en büyük hainlikleri de gene kadınlardan ya da kadın ruhlu erkeklerden gördü.

Çünkü hepsi onun gibi olmak istiyordu. Varlığına, oluşuna göz dikmiş bu tuhaf ruhlar Tinne’yi hep önlerindeki aşılmaz bir engel olarak görürlerdi. Ona öykünüyorlar ama yer yüzünde onun varlığını istemiyorlardı.

Biz dünyaya hep aynı cinsten gelmeyiz. Bazen kadın olarak, bazen erkek olarak geliriz. Tinne erkek bedenindeki tezahürlerinde de kadınların koruyucusuydu.

Racheller, Tinne’nin, af edersiniz yani İn’in yakınlığına ve çıraklığına mazhar olduktan sonra, aşağıda, kutsal kabul edildiler. Onlarla evlenmek bir sınıfsal üstünlük oldu. Bu asillik ve üstünlük hali Racheller’den doğurdukları çocuklara geçecekti. “Uyanık erkekler örgütü” böyle karar verdiler. Uydurdukları kitapta Tanrının temsilcisi olarak elbette İn’in adını geçirmediler. Çünkü İn asla kimsenin malı olmadı.

Onlar diğer karıları aracılığıyla ele geçirdikleri Ah’ı (İn’in kocası) peygamber yaptılar. Uydurdukları kitapta kutsal dağda Tanrı’yla buluşup (Tanrı İn oluyordu) bilgiler, kararlar, uygulamalar getiren kişi olarak Ah’ı ve Ah’ın aşağıdaki çirkin kadınlardan olan oğullarını betimlediler.

İn gene yoktu.

İn’in ruhu bu dünyaya yol göstericilik gerekli olduğu zamanlarda gelip, tevazuuyla büyük işler yapıp, tarihin akışını değiştirip, sessizce ve fazla oyalanmadan çekip gitmiştir.

O son ustanın kızı olarak da koruyuculuk işini yapıp, sonra, sahtekar kocasının çiğlikleri ve dolayısıyla hainlikleri nedeniyle, kendini korumak amacıyla sessizce çekip gitmiştir.

Tinne, bu dünyada her şeyin azına razı oldu. Zenginlik ve şöhrete, prestijli insanlara yönelmekten hep kaçındı. Zengin, şöhretli, ya da prestijli insanlar diğer insanlar gibi onun fikirlerinden yararlanmak için onu aradıklarında ya da danıştığında onları kırmamış ama bu tür rabıtaları asla bir menfaat kaynağı olarak görmemiştir.

Bazı kıskanç, hain ve paçoz kadınlarla, dışı erkek içi kadın olan varlıklar, onun menfaat peşinde koşmayan ve satın alınamaz birisi oluşu düşmanları tarafından bile bu kadar iyi bilinirken, onu nelerle nelerle suçlamıştır, bilseniz aklınız şaşar!

Onu kıskanmayıp hayran olan diğer aklı başında erkek ve kadınlar da, kendi ideolojileri ve o ideolojiye dayandırdıkları saltanatları ve varlıklarına bir tehdit olarak gördükleri için, “diğer kadınlara kötü örnek olmasın” falan diyerek onu ortadan kaldırmaya uğraşıp durmuşlardır.

Övünmek gibi olmasın ama bu “yalnız ve güzel” kadına dost olmak her babayiğidin harcı değildir.

Onun kadim bir dostu daha var, şimdiye dek hiç bahsetmedim.

Temiz, tertemiz bir ruh. Nurfer. Onun da çetin bir hayatı olduğu için kimi zaman yolları ayrıldı. Ama Nurfer, arkadaşı Tinne’yi kim ne derse desin hep sevdi, saydı. Mezarlık arkadaşları Nurfer’in aslında Miryım olduğunu anlatmışlardı ona. İn olduğu zamanlarda Miryım’ın bebeğini o doğurtmuştu. 

Saygısız sevgi olmaz değil mi?

Pratiklerden yani uygulamalardan yoksun bir sevgi de yalan, uydurma bir sevgidir.

Sevdiğinle olmak istersen onun yap dediğini yaparsın, yapma dediğini yapmazsın.

Bakın bunlar sevginin gerekleri. Sevginiz paraya ya da başka bir dünya nimetine olabilir ve eşinizden beklentileriniz farklıdır. Ben bir insanın diğerine duyduğu sevgiden bahsettim.

Sevgi öyle bir şifa, öyle bir derman, öyle bir taamdır ki her canlıya nasip olmaz. Rahmani, yani yaradandan doğru gelen bir nimettir. Yetenek işidir, kapasite işidir. Sahibimiz bizi hep böyle sevgi dolu insanlarla buluştursun.

Sevgiden yoksun çirkin robotlar, anca kalbi sevgi dolu insanların hayatlarından ve yapıp ettiklerinden öykünür, kendilerini seviyor ya da seviliyor göstermek için çırpınır dururlar.

Sevginin göstergesi ne başından aşağı dökülen gül yaprakları, ne parlayan taşlar, ne de kucak dolusu paradır. Sevginin ölçütü sadakat, teklik, vefa, sabır, anlayış, yakınlık, güler yüz, diğerkamlıktır. Bunlar sadece gerçek insanlarda olup, asalak varlıklarda olmadığı için onlar maddeyle, materyalle “sevmekten anlıyor” gibi gözükmeye uğraşırlar.

Sevginin taklidi de diğer bütün imitasyonlar gibi er geç ortaya çıkar; yaldızlar dökülür, sahte parlaklıklar kararmaya yüz tutar, ucuz mekanizmalar arıza yapar. Yalancı sevgi tacirlerinin gerçek yüzü de illa bir gün bütün dünyaya ayan olur.

İn’in çileli ve erdemli hayatı, öğrettikleri ve kızlarıyla olan sevgi bağından uydurma din inşa edenler de işte böyle, bir gün rezil rüsva olacaklar. Her şeye sahip olacakları, kendilerine vaat edildiğine inandıkları o uydurma gün hiç gelmeyeceği gibi, hiçbir yerde hiç kimse tarafından istenmeyecekleri gün de, yakın bir zamanda gelip çatacak!

Uydurma soy bağı kurup, kendilerine uydurma bir üstünlük atfeden bu uyanıklar, çok yakında ailelerini bile kaybedecekler. Kendi çocukları, familya adlarını terk edecek.

Sonra ne olacak? Yeni bir çağ başlayacak.

Herkes, kendi başının adını kendi koyacak.

Sevgi aleminde zaman nedir ki? Her işin başı da sonu da sevgidir. O alemde ayrılık yoktur. Gönüller birdir, bin sene bir gün gibidir.

Nabustannezar Tinne’yle buluştuğunda, kendi kendine şöyle demişti. “Bir hafta mı, yoksa on gün mü oldu biz ayrılalı?”

Ümitsizliğe kapılmayın, sabırsız olmayın. Savaşın. Savaş hayattır, yaşamak yaşatmak isteyen savaşır. Savaştan kaçmaz. Külahlar çoktan yer değiştirdi. Zalimler çalışkan ve cesur, alimler uyuşuk ve korkak oldu.

Herkesin utanacağı gün gelecek. Ne bir gün, ne bin yıl sonra.

Çok yakında.

Önceki Sayfa Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma, Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik,İlyas Temel şafak, Defne Ilgaz, Necati şaşmaz, Kurtlar Vadisi, Polat Alemdar, sahte Mehdi, adnan Oktar, İbrahim kalın, CIA, FBI, MOSSAD, Üçüncü Dünya Savaşı, necaaattii, ibne, godoş, orospu çocukları, sahil şaşmaz, abdülkadir şaşmaz, recai şaşmaz, zübeyr şaşmaz, panafilm, tayyar baba, elazığ, bkm, yılmaz erdoğan, güldür güldür, ali sunal, aydın ılgaz, mason biraderler, tapınak, ritüel, ayin, gizem, ezoterizm

 

– 12 – Çember

ÇEMBER

Siz kinomayı bilir misiniz? Hani hareketli resimler? Hatta ses de var, müzik de var. Epey bir zamandır renkli.

Kinomanın malzemesi olan kilm şeridi icad edildiğinden beri dünyanın dört yanında görüntüler kaydedildi. Bir müddet sonra bununla tiyatroya benzer bir sanat yapılabileceği anlaşıldı. O günden beri tamaraların çektiği görüntüler sayesinde ne hikayeler anlatılıyor.

İnsanlar sürüler halinde beyaz perdenin önünde toplaşıp, bu hikayelere saatlerce ağlaşıp gülüyorlar. Heyecanlanıyorlar, korkuyorlar, ferahlıyorlar, hatta aşık bile oluyorlar. Kendinden geçip ayılıp bayılanlar da oluyor.

Kilm seyredilirken ha bire yiyorlar, içiyorlar arada da el ele tutuşup, koklaşıyorlar.

Bunun bir çeşit büyü olduğunu fark eden us-manlar sık sık toplantı yaptılar. Karşılıklı düşündüler. Sonuç olarak dünyayı büyüleyebileceklerine karar verdiler. Böylece yer yüzündeki tüm kadınlara, erkeklere ve çocuklara her istediklerini yaptırabileceklerdi.

Büyü için de sanat için de gerekli malzeme gerçek numunelerdir bilirsiniz. Tırnaklar, saçlar, giyilmiş giysiler gibi. Sanatçılar da onu yorumlayacak, değiştirecek bile olsalar aslına, gerçeğine bakmak, incelemek isterler. Çünkü hiçbir uydurma ve kurmaca, gerçeğin yerini tutamaz.

Bu büyük operasyondu. Söz konusu olan Dünya hakimiyetiydi. Önce Agarika diye bir ülke kurdular. Sonra diğer memleketlere korkunç savaşlar, iç karışıklıkları, ihtilaller saldılar. Oradaki büyücü ve sanatçılar sunduğu fırsatlarla ünlü bu yeni ülkeye taşınmak zorunda kaldılar.

Agarikalılar, Fulu-mud isimli koca bir kent kurdular, büyük Javudi şirketleri oralara platolar inşa etti. Burada tamaralar gerçeğinden ayırt edilemeyecek olayları kaydedecekti.

Dünyanın dört bir yanından renk renk ırk ırk sanatçılar gelmişti. Kent onları ağırlamaya, platolar çalışmaya hazırdı.

Ama bir şey eksikti. Gerçekler.

Büyü için lazım olan gerçek numuneler.

Sanatçılara lazım olan gerçek olaylar, gözyaşları, trajediler, aşklar, çekişmeler lazımdı.

Yoksa gözler gördüğüne, kulaklar duyduğuna inanmazdı.

Bunun için ilk akıllarına gelen yer hasta adamın topraklarıydı. Nasılsa hasta adam ölmekteydi. Savaş, ateş, göç, dağılan yuvalar, düzene isyan eden asiler bu dram dolu düşman topraklarından seçilmeliydi.

Modeller “beyaz” ve “güzel” olmalılardı. Erkekler güçlü karaktere sahip insanlar olmalıydı.

Mu-mulus-mılan üyelerinin yaptığı ayinlere benzeteceklerdi. Ama bu sefer beyaz adam köleleri, yerel, kiralık elemanlara kovalatacaktı. Onların hayatlarını alt üst edecek, her şey çembere dahil olan hafiyeler tarafından gizlice takip edilecek ve derhal Agarika’ya bildirilecekti.

Mu-mulus-mılan ayinlerinden tek farkı bu zavallı kölelerin beyaz olmasıydı.

Onların hayatlarından damıtılarak elde edilmiş hikayeler bütün dünyaya servis edilecek, karanlık salonlarda kendilerinden geçerek izleyenler, farkında olmadan onları taklit edecekti.

Şarkı üreten, resim üreten, yazı üreten çemberin içinden sanatçılar da aynı hikayelerden esinleneceklerdi.

Dünya aynı anda aynı şeyleri izleyerek, dinleyerek, büyülenecek ve aynı dramlar, aynı şekilde tüm dünyada yaşanacaktı.

Tahmin edeceğiniz gibi hasta adamın topraklarında yaşayan (çembere üye olmamış) beyaz insanlar hayatlarının irdelendiğini ve beyaz perdeye yansıtıldığını hiç bilmeyecekler, asla öğrenemeyeceklerdi.

Bu takip ve irdeleme sayesinde düşmanın sırları, zaafları ve güçlü oldukları yanlar da iyice öğrenilmiş olacaktı.

Daha sonra bu çalışmaya davranış bilimciler, ruh us-manları da katıldı ve bu yeni kurulmuş endüstri için hammadde arayışından yola çıkılmış proje, koskoca bir deneye dönüştü.

Sanatçılar bu hayatları şablon olarak kullanıyorlardı ama hikayelerin sonunu aldıkları emirlere göre belirliyorlardı.

Tinne bütün bu acayip bilgileri, cadılar reisinin bizatihi kendisinden almıştı.

Reis demişti ki, bizler kadın çemberini oluşturmaktayız. Bir de erkek çemberi var. Onların da bizim de bir takım güç ve donanımlarımız var. Takip edilen beyaz kölelerin hayatları erkek çemberinin üyelerine de servis edilir, bize de. Biz kadınların tarafını tutarız, onlar erkeklerin tarafını. Hikayeler böylece yazılır. Bizim için kadın kahraman haklıdır, onlar için erkek kahraman. Ama zaman geçtikçe çok ilginç olaylara da tanık olduk. İçimizden bazı cadıların erkeklerin tarafını tuttuğuna rastlanması gibi, bazı erkek büyücü ve sanatçıların da kadını desteklemesi gibi.

Yaklaşık yüz yıl geçtikten sonra denek grubundan bir kadın, olanları farketti. Bu, Tinne’nin annesiydi. İyice kızışmış olan mücadelede (hasta adamın topraklarının ele geçirilmesine ramak kalmıştı) gene dilfon sayesinde denek grubuna dahil olmuş erkeklere ulaşarak, iş birliği teklif etmişti.

Cadılar bu durumda ne yapacakları konusunda çelişkiye düşmüşlerdi.

İçlerinden bir kadının, kendi kızının aleyhinde iş birliği yapmasını, nasıl değerlendireceklerini bilemediler.

En sonunda karar verilmiş, tokmak vurulmuştu. (Daha sonra o tokmak bir daha kullanılmamak üzere cadıların yer altındaki müzesine kondu.)

Karar acıklıydı. Bir kadının diğer bir kadını arkadan vurması, çember içi yasalara göre büyük bir suçtu. Bunu yapanın önceden ikaz edilmiş olması, cezayı arttırıcı bir unsurdu.

Bunu yapanın genç kadının annesi olması ise cezanın affedilebilirliğini ortadan kaldırıyordu.

Tinne böylece annesinin nasıl göç ettirildiğini anlamış oldu.

Önceki Sayfa  Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik