– 22 – Bırbırı Çaydemler

BIRIBIRI ÇAYDEMLER

Tinne’nin baş çırağı Bırıbırı Çaydemler, bir müddet sonra Tinne’nin aptal olduğunu düşünür olmuş. Ama onun baş çırağı olmak da havalı bir şeymiş hani. Ben onu bir güzel parmağımda oynatırım, ruhu bile duymaz demekteymiş.

Onun böyle düşünmesine sebep, Karadümbüklülerin Reisi ile Vagna’ymış. Tinne’nin her türlü sırrını bilen, daima yakınında olan bu çaylak kıza, epey bir şeyler teklif etmişler.

“Bize ondan sürekli haber uçur, sonra dile, ne dilersen” demişler ve eklemişler:

“Biz ona ne isterse alırdık, verirdik, yapardık ama o şibobren olduğu için bütün bunları reddederek bizden kaçıp duruyor. Sen şimdi sevgili Usta’nın iyiliği için onun hakkında bize bol bol rapor ver, biz de seni kaymağa boğalım.”

Bırıbırı Çaydemler, sırf ustasının iyiliği için(!), bu teklifi hiç düşünmeden kabul etmiş. Ustam şibobren değil belki ama kesin aptal demiş içinden. Uzun ihtiyar Hâr’ol Elendi Bey, Tinne’yi Karadümbük Kraliçesi yapmak istiyormuş ama Tinne bunu sürekli reddetmekteymiş.

Oysa Tinne ile Hâr’ol Elendi Bey arasında tam olarak şu konuşma geçmişmiş:

Hâr’ol: Bir kızımız olsun, adı Nazlı olsun.

Tinne: Karınızdan koşanmayı düşünüyorsunuz anlaşılan?

Hâr’ol: Hayır, ben asla böyle bir şey yapmam.

Tinne: Ama sanki benimle evlenmeyi istiyor gibisiniz?

Hâr’ol: Hayır, bunu da yapamam.

Tinne: Nazlı’ya başka bir anne bulmalısınız.

Hâr’ol: Dur, dur bir dakika! Sen çok genç ve güzelsin. Ben o yüzden seninle evlenemem.

Tinne: Merak ettim, neden?

Hâr’ol: Dedikodu yaparlar.

Tinne çok yıllar sonra, hatta o kadar çok sonra ki, Uzun gümleyip yerine türkücü reis olduktan bile sonra öğrendi ki, Karadümbüklülerin komşularıyla evlenmeleri yasakmış. İllaki başka semtten olması gerekiyormuş. Gerçek sebep bu olmalıymış.

Bu arada Tinne’nin aptal olduğunu düşünen biri daha varmış, ne yazık ki Maes’miş o. Anneannesi ve Dümbük Reis ona da Bırıbırı’ya yaptıkları teklifi yapmışlar. Böylece Bırıbırı ve Maes aldıkları kaymaklarla her istediklerini yapmaya başlamışlar.

Bırıbırı hemen bir çocuk doğurmuş. Doğurur doğurmaz başka adamdan hamile kalmış. Ama bunu kocasına hiç söylememiş, çünkü o adam evliymiş. Yeni adamı Tinne’nin mezun olduğu meslek okulundan bulmuş. Herkese kendini Tinne’nin sıfatlarıyla tanıtıyormuş çünkü.

Bu arada bilmenizi isterim ki Bırıbırı fularını hiç çıkartmamış. Böylece kimse ondan şüphelenmeyecekmiş. Hep bembeyaz fular takıyormuş.

Benim dikkatimi çeken Bırıbırı’nın Vagna’ya benzer bir özelliğe sahip olması: Dilfon.

Dilfonuyla yatar dilfonuyla kalkarmış. Asla elinden bırakmaz, sık sık kontrol edermiş. Dilfoncu kadınlara dikkat edin, derim ben.

Maes sabah akşam geziyor, kimseye hesap vermiyormuş. Tamamen özgürmüş artık! Annesini ispiyonladıkça kaymakları cukkalıyor, erkek kardeşine de, annesine de çok kötü davranıyormuş. Kendini onların patronu sanıyormuş. Fazla şeker yemekten artık kafasının içi yapış yapış olmaya başlamış.

Etrafında olan biteni tam anlayamayan Tinne, bir gün Bırıbırı’nın davetini kabul ederek ziyaretine gitmiş. Sırnaşık bir sesle “bebeğimi gelip görün” demiş, Bırıbırı. Ziyaret sırasında Tinne’nin dikkatini, Bırıbırı’nın karnının büyüklüğü çekmiş. Bu akşam burada kalıyorum ve yarın seni hekime götürüyorum, demiş ona.

Ertesi gün  Bırıbırı’nın daha kırk günlük lohusayken ikinci çocuğa hamile kaldığı ortaya çıkmış. Hekim onlara hayati tehlikeyi haber vermiş.

Tinne tabi ki doğum vakti gelene kadar Bırıbırı’ya ve küçük bebeğine bakmış. Parasıyla, hizmetiyle onu korumuş ve kollamış. Tuhaf şeylerin olduğunu, daha da kötülerinin olacağını hissettiği için doğuma yakın, onun yanından ayrılarak kendine bir ağaç kovuğu bulup yerleşmiş.

Maes ve Bırıbırı iş birliği yaparak Tinne’yi oradan çıkartıp avcılara teslim etmişler.

Bugün Maes de, Bırıbırı da pek mutlu sayılmazlar. Bırıbırı artık beyaz fular takmıyor. Hatta fular hiç takmıyor. Kocalarından ayrıldı. Hala çok yalan söylüyor ve dilfonda soyunarak para kazanıyor.

Maes, Deprem’in vurduğu fiskelerin etkisinden kurtulamadığı için kendini sırıkla atlamaya verdi. Elinde hep o uzun sopayla geziyor. Sırıkla ülkeler arası, deniz ötesi atlamada bölge birincisi. Şimdi kıtalar arası atlayabilmek için çok sıkı çalışıyor. Uzun öldükten sonra, Türkücü Reis ona şeker almadığı için çok kızdı. Ha bu arada ne yazık ki diş hekimi de olamadı. Neden mi? Uzun ölünce ortaklık bozuldu da ondan.

Önceki Sayfa  Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik

– 16 – İlk Kraliçe

İLK KRALİÇE

Şimdi herkes “havalı” olmak derdinde. Herkesin burnu bir karış “havada!” Kraliçeler, krallar dolu ortalık. Düğünlere derneklere bakın, herkes yüksek bir koltuğa oturup, ışıltılı elbiseler ve mücevherler içinde süzüm süzüm süzülmekte.

Oysa Tinne’nin mezarlık arkadaşlarının anlattığı hikayedeki “ilk kraliçe” öyle miydi ya?!.

Tinne sayesinde neler öğrendim ben neler… Tinne ile oturup kalkanlar, çok şey öğrenirler. Sonra da Tinne’yi beğenmez olurlar. Onun yönlendirmeleri ile bir yerlere gelir, bir şeyler olurlar. Gözleri açılır, ufukları genişler, Tinne’yi nasıl ezip geçsek diye planlar kurmaya başlarlar.

Ben ona defalarca söyledim, bilgini, ilmini bu kadar cömertçe saçma, diye. Ama bizim kız illa bildiğini okur! “İlmime güveniyorsanız, cömertliğime de güvenin!” der, kestirir atar. Aslında haklı, bana anlatmasaydı ben de size anlatamazdım…

O kimleri kimleri yetiştirdi, kimlere kimlere şifa dağıttı. Kimlerin tıkanmış kanallarını açtı… İnsanları, saplantılardan, takıntılardan kurtarmada üstüne yoktur.

Moğolistan’daki dağın eteklerinde bir yurt varmış. Oba yani. Bugünkü tabirle büyücek çadırlar. Hakan ve hanımı o yurdun anası babası gibiymiş. Hakan’ın eşi “ben hânım” falan demez, hep hizmet edermiş. Sofralar kurar kaldırır, bir dakika boş durmazmış. Titizmiş de biraz.

Hakan, karısının ne kadar fedakâr ve yumuşak tabiatlı olduğunu bildiğinden, kendisinin yokluğunda ona eziyet edilmesin diye karşıdan bakıldığında obanın görünüşüne benzeyen bir başlık yaptırtmış kadınlara. Bir küçük çadır, ortada büyük direkli çadır, sağdaki gene küçük çadır.

Uzun yola gideceği bir seferinde herkesi etrafına toplamış. Başlığı alıp hanımın başına oturtmuş. “Bu hatun bana bu oba gibi kutsaldır, bu oba da bana hatunum gibi kutsal. Bilesiniz.”

Karısına bu başlığı başından hiç çıkartmamasını istemiş. Gelen giden seni ayırt etsin, demiş. Çünkü onu ilk defa görenler, anlı şanlı Hakan’ın yiğit karısı olduğuna inanmıyorlarmış.

Zaten ufak tefek, masum yüzlü bir kızcağızmış. İhtiyarlara, çocuklara hiç kıyamaz, onlara özenle, bizzat hizmet edermiş. Böyle olunca da düşmana korku salan o kadının, bu kadın olduğuna inanası gelmezmiş insanların.

Yabancılar, misafirler çadırdan içeri girip etraflarına bakar, Hakan’ın vekilliğine hep başka hatunları yakıştırır, onların yanına doğru seğirtirlermiş. “Hânımız işte burada” dediklerinde hayal kırıklığı olurmuş insanlarda.

Güzelliğine diyecek yokmuş ama fazlaca hürmetkar, hatırşinas, misafirpervermiş sizin anlayacağınız. “Tanrı misafir kılığında gelir” der, başka şey demezmiş. O da inatçıymış Tinne gibi.

Böyle iyi ve güzel insanların, bu kadar “dediğim dedik, çaldığım düdük” olmasına ben üzülüyorum doğrusu. Yazık oluyor onlara.

Ama böyle olmasalardı dünyada iyilik kaim olabilir miydi?

Aslında dünyada iyiliğin ve iyilerin var olduğu konusunda benim zaten ciddi şüphelerim var. Bu tür “öncü iyiler”in bin bir zorlukla kurduğu, tesis ettiği düzenin üzerine sonradan gelip kötüler kuruluyor, üstelik yeni bir çember yaratıp, hemencecik krallık ve sömürü sistemini oluşturuveriyorlar. Bakınız Muaviye’ye.

Hani Fatma, hani Hasan, hani Hüseyin?

Fatma da etrafına bilgi saçan mübarek bir kadındı. O da temiz, titiz, mütevazı, hizmet ehliydi. Herkes, “Ali şöyle dedi, böyle buyurdu” der durur, bilmezler ki Ali eşinden öğrenir, öğrenir, anlatırmış.

“Kurb-i sultan âteşi suzan” derler. Sultana yakın olan ateşe de yakın olur, demek.

Öğrendiğin ilmin, aldığın hizmetin hakkını vermelisin. Hakkı ödenmez bir hizmetse de hiç olmazsa nankörlük etmeyeceksin! Ben bunu bilir, bunu söylerim.

Tinne’den faydalanıp faydalanıp, hainlik ya da nankörlük edenlerin sonunu ben kendi gözlerimle gördüm, kimselere (düşmanıma bile) tavsiye etmem.

Önceki Sayfa   Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik