– 1 – Tinne
“TİNNE BİR SALYANGOZ KIZ,
BOYNU BÜKÜK DOĞRU SÖZLÜ
TIRTIL DEĞİL KELEBEK OLSUN
BİR TUTAM TUZ YETER”
TİNNE
Valla nereden başlayacağımı bulamadım. Bu dünyanın aslında bir dünya olmadığını mı anlatsam, yoksa gördüğümüz her şeyin bir yanılsama olduğunu mu haber versem bilemiyorum.
Uzun zamandır sessiz kalmayı tercih ettim. Her gece Netflix izledim. Böylece hipnotize oluyor, düşünemiyor, kendinizi anlatamaz, hakkınızı bile savunamaz hale geliyorsunuz. Ben bu yolu tutturmuş gidiyordum. Ne olduysa oldu, belki yıldızların konumu beni dürttü, artık sessizliğimi bozmaya karar verdim. Sıkı durun, bildiğiniz her şeyi unutun, duyduklarınızı duymamazlıktan gelin, çünkü ben size gerçekleri açıklayacağım.
Hani o çok sevdiğiniz Azize Hatun ile Peder Bey var ya, aslında onlar deliydi. Azize Hatun tüm gün duvarlara resim yapar, hızını alamaz kocasına da bıyık çizerdi. Diyeceksiniz ki küçük kızlarına kim bakardı, küçük kız sokakta salyangozlarla oynardı. Salyangozlara şarkı söyler, onlara resim dersi verir, hatta hikayeler anlatırdı. Eliyle gölden zargana yakaladığını görenler bile olmuş. Üstün yetenekli bir çocuktu. Ama o da annesi gibi cadılar konfederasyonuna katılıp, yerli ve milli bir cadı olmak için elinden geleni yaptı.
Sizce de öyle değil mi yani? Cadılık bir batılılık meselesi olmaktan çıkmalıdır. Ca’de binti bişey Hz. Hasan’ı zehirleyen karısının adıysa, bu evrensel bir mesele olarak ele alınmalı değil midir?
Ama küçük kızın azize anası kimseyi zehirlemedi. Sadece konu saptı. Kızın Azize Anası adı üstünde azizeydi ve kimseyi ne zehirler ne de boğardı. Ama yavrularını hep yemek isterdi. Dedim ya o Azize olarak kayıtlara geçmeyi başaran ender cadılardan biriydi. Bunlar hep sır olarak kalmalı.
Salyangoz çobanı kızcağızın, bir de polis dedesi vardı. Komiser Kolombo. Kolombo amca ile Kolomb’un hep akraba olduğu söylenirdi. Romanya’dan göçüp gelen Kolombo Dede, Ege sahillerini görünce Cezayir sanmış. Hep dalga geçerlerdi onunla.
Evde iki de delikanlı vardı ki dostlar başına! Var ile yok arasıydılar. Ne zaman ki ailenin cadıları, azizeleri, pederleri ve papazları öbür tarafa göçtüler, onlar bütün şiddetleriyle ortaya çıktılar. Neyse bunu ileride anlatacağım. Yani taht kavgalarını.
Peder Amca’yı es geçmemeliyim. Salyangoz çobanı kızın babasını. Çünkü bütün dünya bana küser. Yalan dünya. O önemli mi önemli bir amcaydı. Herkes önünde eğilirdi, o da vaftiz falan ederdi. Elini değdirdiğini göğe yükseltirdi. Onlar hala öylece havada asılı duruyorlar. Geçende Peder Amca’nın anılsama günlerine rücu ettim, orada gördüm. Havada asılı adamlar havai fişek patlatıyorlardı.
Evde günah çıkarma faaliyetleri olurken küçük kız pılısını pırtısını toplar bahçede yaşarmış. Dedesi Kolombo’nun ters çevirip park ettiği sandalın üzerinde salyangozları ve kertenkeleleriyle beraber güneşlenir, gece olunca ya da hava bozunca sandalın altında yaşayıp gidermiş. Kışın da kardan eskimo evi yaparmış. Yılan deliklerini de ezbere bilirmiş ufaklık. Ne yaman ufaklıktır o!
Kişnim onun en sevdiği arkadaşıydı. Balerin oldu o kız sonra. Ama hiç evlenmedi. Operacı nişanlısı Altınsuyu’ndaki, aileden kalma lüks apartmanında kalp krizi geçirmiş olarak ölü bulunduktan sonra, hiç evlenmedi. Aslında az kalsın Binbaşı Gordon’un gelini olacaktı da sonra vazgeçti. McDonald’da yer süpürmeyi tercih etti. Ne Binbaşı Gordon, ne de oğlu onu unutabildi ama ne çare… Kız kendi ayakları üzerinde durmayı seçmişti artık.
Ben birkaç gösterisini izledim, neler yapıyordu neler. Bir Fındıkkıran oynuyordu bayılırsınız.
Kişnim’le Tinne (Salyangoz çobanı küçük kız) her buluşmalarında bir eser sahneye koyarlardı. Küçük Prens, Şeker Portakalı, Gizli Yediler, Düttürü Dünya gibi. Sakinlerinin hiç gelip oturmadığı müstakil bir evin bahçesinde sergiledikleri bu oyunlara uyduruk biletler hazırlar, diğer çocuklara, onların abla ve abilerine satı satıverirlerdi. Para karşılığı canım. Ne sandınız?
Ah sizin şu, çocukları küçümseme huyunuz yok mu?!.
Kişnim’le Tinne daha o zamandan, kendilerine çocuk muamelesi yapan büyükleri mimler, “büyüyünce bunları miki yapalım” derlerdi. Cadılık böyle bir şey dostlar.
Bu mimleme işi de neymiş biliyor musunuz, dervişlerin isimlerini kaydettikleri defterde, bazı yaramaz dervişlerin adları üzerine Şeyh Baba mim koyarmış. Yerine geçecek şeyhe bir ikaz olsun diye.
(Ama bu dediğim altı yüz bin yıl önce. Çünkü şimdi yok öyle şeyler. Hükmen yasak, sizin de bildiğiniz gibi.)
Cadı mimi de bu ritüele benziyor işte. Neyse çok kurcalamayın, siz anlamazsınız.
Ya anneanne? Anneanneyi hiç mi merak etmediniz?
Kimler merak etti?
Kaldırın elleri! Tamam, işte onlara on puan.
Anneanne sopasız yürüyemezdi. O da bir ilahiyatçıydı ve bu hal ona çok yakışırdı. Sopasını iyi taşırdı demek istiyorum. Yani sopa herkese yakışmaz onu demek istiyorum. Çok güzel ve zengin bir kadındı. Bir gözü mavi, bir gözü sarıydı. Annesinin de bir gözü mavi bir gözü sarıymış. Zaten annesinin adını taşırdı.
Onun adı Kayşe’ydi.
Ya peki bu aile nasıl bir evde yaşardı? Ben de bilmiyorum inanın. Yaşarlar mıydı ondan bile emin değilim. Belki yaşamış sonra da ölmüştürler?
Belki hep ölüydüler, sonradan içlerinden biri dirilmiş olabilir.
Bilmiyorum. Tam olarak emin değilim.
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik