– 14 – Darbeciler

DARBECİLER

Önce Doğu’ya gitti.

Sonra Batı’ya.

Hiçbir şey değişmedi.

Çocukları gittikçe parçalanıyorlardı. Büyüdükçe tuz buz oluyor, onlardan dökülen parçalar Tinne’nin her yanına batıyor bir daha çıkmıyordu. Dilfon artık her cepte vardı ve nereye giderlerse gitsinler, çocukları, Vagna’nın kulaklarından döktüğü zehirlerle zehirlenebiliyordu.

Tinne, Doğu’nun kel dağlarına çıkıp nergis toplarken ellerini açıp göğe bakardı. “Varsın” derdi. Öyleyse, lâ yahzenûn!

Bir gün o hainlerin ruhları kendi estirdikleri fırtınada dağılıp paramparça olacak ve bu dünyadan, bir daha asla dönmemek üzere ayrılacaklardı. Buna inancı tamdı.

Çocukları bu hengamede daha uçamadan yuvadan düştüler. Yuvadan düşen kuş yaşamazmış. Ama onlar yaşadı. Suflörler onlara ezberletti, “Tinne kötü, her şeyin suçlusu Tinne, öldürün Tinne’yi.”

Tinne’yi bir türlü kimse yıkamıyordu, can evinden vuracak, üstelik karşılık bulmayacak darbeciler bulmak gerekiyordu.

En acı darbeleri evlatları ile evlat gibi gördüğü, yetiştirdiği, iş öğrettiği, zanaat bellettiği çıraklarına yaptırdılar.

O darbeciler sonra ne mi oldu? Uf oldu. Onlar da göç etmek zorunda kaldı, onlar da aforoz ve linç edildi, onların yuvaları da dağıldı.

Gene onlara en çok üzülen Tinne oldu.

Tinne’ye kinlenenlerden birisi kimdi biliyor musunuz? Karadümbük Dembahı’nın Pıh’ı.

Tinne’yle keramet yarışına girmişti.

Tinne’nin şöhreti yayılmıştı, kadın valiya olarak.

Bir kadın… Bu alemde? Nasıl olurdu efendiler?!.

Genç Angoralı Pıh ve üç oğlu, Vagna ve iki oğlu, Dalmaçyalı Eydin ve azıktaşları olmak üzere darbecilerin organize ettiği ekipler yetmiyormuş gibi, bir de Karadümbüklüler çıkmıştı.

Doğu ile Batı’nın tam ortasında genişçe bir meydanda, üzerindeki iş önlüğünü, boynundaki fuları, yakasındaki rozeti çıkartarak meydan okudu tüm darbecilere: “Dilfonlardan yönetiliyorsunuz! Siz, bir kez çıktınız mı kel dağlara? Kara olur o taşlar, oturdunuz mu bir kez o taşlara? Oturup da baktınız mı kara göğdeki aydın aya? Küflü ekmek kavurup akşam sofrası yaptınız mı? Ezanı meleklerden dinlediniz mi hiç?

Sizi bir güzel ele geçirmişler! Aklınıza kilit vurmuşlar. Benden duyun, Allah var! Bilmeyen duymayan öğrenir elbet. O gün çok yakında gelecek!”

Ona bir ağızdan “deli” dediler.

Hayır, söylediklerinden ötürü değil. Fularını, iş önlüğünü ve rozetini çıkardığı için.

Böyle bir asiliği kim yapabilir, anca bir deli dediler.

Sonra da gereğini yerine getirdiler.

Önceki Sayfa  Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik

 

– 9 – Gösteri Başlıyor!

GÖSTERİ BAŞLIYOR!

Vagna Hanım hiçbir zaman olayları akışına ya da işi ehline bırakmaz. Ya da bir yerden haber gelmesini beklediğimiz durumlarda o bizler gibi sabırlı olamaz. Daima müdahale eder, bir el atar, süreci hızlandırır, yavaşlatır, durdurur, illa burnunu sokar. Genellikle de bütün bu işleri evinin başköşesinde duran dilfonu aracılığıyla peş peşe yaptığı uzun konuşmalarla gerçekleştirir.

Oysa Cadılar Reisi ona ne demişti, şöyle bir hatırlamakta fayda var:

“Bizden haber bekle.”

“Bize danışmadan herhangi bir işe kalkışma.”

“Sakin ol.” 

“Haddini bil, sen kızının babası aracılığıyla, kızın sayesinde bizimlesin.”

Ama o duramazdı, sessizliği hiçbir zaman hayra yoramazdı.

Bakın, tahakküm etmek isteyen insanlar kontrolcülerdir. Bunlar, takıntılı ve endişeli tiplerdir. Daima iş ya da işler ne durumda bilmek isterler. Haber almak, sık sık kurdukları bağlantıları kontrol etmek, kendi durumlarını iyice sağlama almak, dolayısıyla iplerinin ucundaki kuklaların durumlarını bilmek, güçlerinden her daim emin olmak isterler. Bunu sağlayamadıklarında da son derece huzursuz ve etraflarına rahatsızlık veren insanlara dönüşürler.

Kutsal kitaplar insanın yöneticiliğinden bahseder. İnsan dünyaya hükmetmelidir. Her şey bizim, özellikle de erkeğin hizmeti için yaratılmıştır.

Bana göre bu yaklaşım insanlığın “bozulduğunun” alametidir. En akıllı varlık olmak, dünyanın sahibi olmak demek olmamalı. Bir düşünün, en zeki ve notları en yüksek öğrencinin diğerlerine işkence yapma hakkına sahip olduğu bir okula gitmeyi kim isterdi?

Artık o bir cadıydı. Töreni yapılmış, şahitler önünde cüppesini ve eldivenlerini giymişti. Her koşulda itaat edeceğine yemin etmişti.

Ben normalde bu tür organizasyonları sevmem ve onaylamam. Ama kibirli insanların terbiye edildiği ve kontrol altında tutulduğu yerler olduğu için de sesimi çıkarmam. Yüzlerce, binlerce yıldan beri varlar. Bana ne.

Ama Tinne’nin annesi tam bir vak’aydı. Cadıların tarihine geçti desem yalan olmaz. Sanırım onu temizlemek zorunda kaldılar. Yani bana öyle geldi. Tinne bu konuda sessiz kaldı. Muhtemelen o da benimle aynı fikirde.

Kızının Angoralı Pıh’la görüşmesine, seçeceği meslek, gideceği okul, yapacağı iş gibi hususlarda ona danışmasına, en çok da onun yanında özgürce ve doya doya ağlamasına çok içerliyordu. Tinne, annesinin asık suratını elbette fark ediyor ama üzerinde durmuyordu.

Çünkü bilirdi ki annesi her şeye önce itiraz eder, sonra sessizleşir, sonra onu aynıyla hatta aşırıya kaçarak taklit ederdi.

Her şey Angoralı Pıh’ın Tinne’ye “sana ilk evlenme teklif eden adamla evlen, hakkında çok iyi olacak” demesiyle başladı.

Tinne bu sözü aklına yazmıştı.

Vagna hala haber bekliyordu.

Ama cadılardan bir türlü direktif, haber ya da uyarı gelmiyordu.

Artık müracaatlarına yanıt da alamıyordu. Reisle görüşme talepleri sonuçsuz kalıyordu.

Bir gün kızı, “ben evleneceğim anne” diyerek geldi. “Pıh’ın da onayı, hatta kesin emri var.”

Vagna önce sesini çıkarmadı. Aradan bir süre geçtikten sonra, sinir krizi geçirerek kızının üzerine saldırdı ve onu evden kovdu. “Git, nereye gidersen git!” diyerek.

O yaşına kadar annesini üzecek hiçbir şey yapmamış olan Tinne, evden ayrıldı.

Vagna daha sonra dans ederek olayı herkese başka türlü anlattı. Onun dansına kimse dayanamaz. Çünkü çok etkili dans eder. Gözyaşları ve hıçkırıklar içerisinde kızını ne kadar çok sevdiğini, buna karşılık kızı tarafından nasıl terk edildiğini anlatabilmek için ülkenin bütün meydanlarına sahne kurdu, bütün kanyonlarında kaydıraktan kaydı, paraşütle bütün tehlikeli atlayışları tek başına gerçekleştirdi.

Gösterisinin afişlerinde hep şu yazıyordu:

“O da babası gibi beni terk edip gitti!”

Önceki Sayfa   Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik

– 7 – Angoralı Pıh

ANGORALI PIH

Azize soyundan bir kızı yönetmek, kafese tıkmak, manipüle etmek, alt etmek, maymunlaştırmak ya da kukla tiyatrosunda oynatmak hiç kolay işler değildir. Bunu en iyi, azizelikten cadılığa geçiş yapmış, kocaları tarafından istenmeyen kadınlar bilir.

Bahsetmiştim, Vagna sıradan bir polis kızı olarak doğdu. Sonra çeşitli yüzyıllarda evlendi ama bunlardan birisi sihirli bir evlilikti. Ona büyük bir unvan, nam, isim, şöhret kazandırmıştı.

Oysa kendisinin, ne babasından tevarüs eden Kolombo soyadına, ne de herhangi bir tılsımlı unvana ihtiyacı vardı. Çok çok iyi bir ressamdı.

Ama öfkesini kontrol edemeyen bir ressam! Boyalarını her tarafa saçar sıçtatır, olur olmaz yer ve zamanlarda resim yapmaya davranır, önüne gelen herkese poz verdirirdi. Demiştim, kocasına bıyık yapma huyu da vardı. Aziz Peder bıkmıştı karısının bu huyundan.

Aslında Aziz Peder de çok kusursuz değildi ama öyle olmak, olamasa bile kusursuz görünmek istiyordu. Bilirsiniz, bunun en iyi yolu herhangi bir cübbe giymektir. Hangi ilahın fanı, hangi kürsünün payandası olduğunuzun bir önemi yoktur. Yeter ki sağlam bir cübbeniz olsun. Düğmeli, düğmesiz, cepli, cepsiz fark etmez. Yeter ki dolabınızda belli günlerde giyebileceğiniz çeşit çeşit renk renk cüppeleriniz olsun.

Peder en sonunda arkasına bakmadan kaçtı. Yani karısı Vagna, kayınpederi Kolombo, onun karısı Van kedilerinin kraliçesi, kızı Tinne ve karısının daha önceki yüzyıllarda yavruladığı Dalton kardeşlerle yaşadığı evden terlikleriyle kaçtı.

Peder sık sık evlenir, ya terk edilir ya terk eder böylece ha bire ülke değiştirirdi. Gezdiği her yerde de muhakkak kendine birtakım oğullar, kızlar edinirdi.

Aziz Peder aslında küçük peri kızlarını severdi. Ama onlarla evlenmesi yasak olduğu için o da diyar diyar dolaşır kendine uyacak eşler arardı. Çok yakışıklı bir adam olduğu için de bu hiç zor olmazdı. (İkna ediciliğinden bahsetmiyorum bile.)

Neyse, Vagna dul ve sevgilisiz bir kadına dönüşünce cadılığa da geçiş yapmış oldu. Elde tutulması gereken ya da yeniden elde edilmesi gereken unvanlar olunca, cadılar konfederasyonundan gelen teklifi reddedemedi.

Cadılar ona önce şunu öğretti: “Amaç için her yol mübahtır.” Bu ülkü Machiavelli’ye ithaf edilse de karanlık dünyaların ülküsüdür ve asla bu kadar genç birine atfedilemez.

Sonra da duygularıyla hareket etmemeyi öğrendi onlardan. Herkes cadıları çok duygusal, bağırıp çağıran, durmadan çığlıklar atan kadınlar olarak bilir. Hayır, yanılmaktalar.

Ölene yakın o kadar iyi o kadar iyi bir cadı olmuştu ki, “keşke pederi kaçırmadan önce bütün bunları öğrenseydim” diye ah vah ediyordu.

Ona siyah eldivenler gönderdi cadıların reisi. “Asla niyetini belli etme” yazıyordu eldivenlerin içinde.

İlk görüşmeye çağrılacağı günü heyecanla ve endişeyle bekliyordu. Nihayet o gün geldi ve cadıların huzuruna vardı.

Reis, “senin en büyük hazinen kızın” diyerek söze başladı. “Onu muhakkak elinde tutmalısın. Biz sana ne yapacağını söyleyeceğiz. Bize güven ve her dediğimizi harfiyen yap.”

Vagna, biliyordum dedi. Tinne’nin acayipliklerinin farkındaydı elbette. Kim eliyle zargana tutabilir, salyangozlara söz geçirebilirdi ki zaten. Ayrıca daima en doğru kararı vermek gibi çok ilginç bir özelliği vardı bu kızın. En karmaşık, en zor, içinden çıkılmaz durumlarda bile çıkış yolunu görür ve gösterirdi. Bir çare her zaman düşünür, eninde sonunda onun haklı olduğunu herkes teslim ederdi. Bu yüzden tanıyan, bilen, duyan, gelen ona danışırdı her işini. Annesi olarak bununla övünürdü hep. Ama reis onu ikaz etmişti. “Kızını bir mücevher gibi sakla. Kimseye onu övme, kalabalıklarla tanıştırma, buluşturma” demişti.

Tinne küçücük, ufacık, tefecik bir kız olmasına rağmen hep doğruyu görür, doğru kararlar verirdi. Annesinin girişimlerinden habersiz, giden pederinin yerine kendine başka ekolden bir peder bulmaya karar vererek at üstünde günlerce Angora’ya yolculuk etmiş, orada eliyle koymuş gibi ihtiyar mı ihtiyar bir peder buluvermişti. Angora’da pederlere “Pıh” deniyordu. Tinne pıhın elini tuttu ve kanatlarının çıktığını fark etti. Çocukluğu boyunca biriktirdiği bütün yaşlar aktı gözlerinden.

Cadıların bu durumdan çabucak haberleri olmuştu tabi. Tinne’yi Angora’lı bir Pıh’a kaptıracak değillerdi.

Önceki Sayfa         Sonraki Sayfa

Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik