– 47 – “SOYUNU DA ÇALALIM!”
– 47 -“SOYUNU DA ÇALALIM!”
“Biz daima kazanırız!”
“Evet kardeşim” dedi Çarli kadehini doldururken.
Oysa Moşemoş bugünlerde kaybeden gibi gözüküyordu. Ülkesi savaşa girmişti ve hiçbir şey planlandığı gibi gitmiyordu. Zaten savaşa planlandığı gibi girememişlerdi. Evet, kazanıyor, karşı tarafa ağır kayıplar verdiriyorlardı ama tüm dünyayı karşılarına almışlardı. Artık hiçbir propaganda yöntemi işlerine yaramıyordu. Kaldı ki kendi halkları bile isyan etmeye başlamıştı. Çünkü kendileri de beklemedikleri ölçüde kayıp vermekteydiler. Moşemoş düşünceliydi o yüzden. Türkeli arenasında gerçekleşen maçın gidişatından güzel haberler alıp keyiflenmek, yeni bahislere para yatırmak istiyordu. İyi bir bahisçiydi Moşemoş. Tinne’yi çok iyi tanıyor, bu yüzden genellikle bahislerden kazançlı çıkıyordu. Grupta “Tinneci” olarak biliniyordu.
“Bizimkiler yeni bir kampanya başlatıyorlar sana onu haber vermek istedim.”
“İş konuşmadan önce biraz gevşeyelim kardeşim. Bak bu hayat suyu elli yıllık!”
“Anladım, anladım. Tam bana göre. Ama pek keyfim yok. Şu karıya son bir kazık atarsak keyfim yerine gelecek ama.”
“Neymiş bakalım yeni planın?”
“Herbela’da yaptığımızı yapacağız.”
“Kafasını kesip top mu oynayacağız? Haha ha! O biraz zor kardeşim. Zaman alır yani.”
“Soyunun üstüne konacağız.”
“Ha, anladım. Tabi, olur. Bu daha kolay. Çocuklar çok sahipsiz.”
“Herbela’da Türkler kuşatmayı yarmış, SeyinHü’yü ikna edip yanlarında götüremeyince çocuklarını alıp götürmüşlerdi. Seyyid soyu Türk illerinde çoğalmıştı.”
“Ama biiizzz… Tihace’nin önceki eşlerinden olan çocuklarıyla işbirliği yapıp soyu onlara devretmiştik.”
“Asileri terbiye etmek eğlenceli de onlarla iş yapmak riskli. Bizimle gönüllü iş birliği yapanlar her zaman tercihimdir!”
“Annelerinin servetinin, Son Tin Ustası tarafından yeni tine harcanmasına kızmışlardı.”
“Haklıydılar. Kim olsa kızardı.”
“Ben olsam ben de kızardım. Madem annemizin parası ile kuruldu bu tin, o zaman kutsal sülale olmak bizim hakkımız, dediler ve bize de çok yardım ettiler.”
“Ya hu tamam da ben şunu anlamıyorum bu adama madem kızıyorsun niye onun manevi mirasçısı olmak istiyorsun? Sonra ne oldu, nesilleri kaç yüz yıl ev hapsi yaşadılar!”
“Herkes ayrıcalıklı olmanın peşinde kardeşim.”
“Sonra dertli, kederli bir sülale olarak bilindiler hep. Bak, bunların sultanları bile seyyid hanım pek istemediler.”
“Sultanlar güzelliğin peşindeydi.”
“Biz de bizim kızlarla evlendirdik onları, oh pek iyi oldu!”
“Onlar için soy erkekten yürür, bizim için kadından. İyi anlaşmaydı. Ne yapacaklardı Harap kanını sülaleye sokup?”
“Yok, Harap kanı asla olmaz!”
“İstemezüüükk!”
“Ha hah hahaha!”
Kadeh tokuşturup epeyce bir güldüler.
“E, söyle bakalım Tinne’nin soyunu nasıl çalacağız?”
“Bizim çalamayacağımız hiçbir şey yok! Suyu çalan soyu da çalar!”
“Anlat bakalım, merak ettim.”
“Kilmcilere haber verdik bile. Fulu-mud’da çalışmalar başladı.”
“Öyleyse dönsün çarklar!”
Kadehler gene kalktı.
“Çocukların babaları öldü. Analarına da çok kızgınlar. Her şeyin suçlusu olarak Tinne’yi görüyorlar.”
“İyi çalışmaydı kardeşim. Kurbanı suçlu olarak belletmek kolay bir operasyon değildir.”
“Saykolocik’i de Tosyolobiyi de biz kurduk. Bunlar kiminle dans ediyor, şaşıyorum ben hala bunlara… Bir direnme, bir mücadele… Bilim adamlarımızın ne kadar başarılı olduğunu kendileri bile söylüyorken… Anlamıyorum bu inadı…”
“Bir inşaat mühendisleri, bir de toplum mühendisleri… Hayranım onlara.”
“Biz söylentiyi çıkarttık bile. Kafalar iyice karıştı. Zaten Tinne gibi bir kadının gidip öyle fakir fukara, soyu sopu belli olmayan biriyle evlenmesini kimse anlayamamıştı.”
“Çok gençti o zaman. Tartaryan ne bozulmuştu ama… Bütün hayalleri, yazdığı senaryoları suya düşmüştü. Kendine aşık edip sonra intihar ettireceğine ne kadar emindi. Paraları herkes parasını ona yatırmıştı o zaman!”
“Ben o işin olmayacağını biliyordum. Kız mantıklı kız. Hiç o yollara gelmez.”
“Evet, sen paranı Tinne’ye yatırmıştın o bahiste.”
“İyi de kazanmıştım. Sizler o kadını küçümsediniz. Ben daha işin başında görmüştüm onun potansiyelini.”
“Ah, şu beklenmedik mucize kurtuluşlar! Tanrıyla poker oynamak gibi bir şey. Çok heyecanlı!..”
“İlla bir gün tahtalı köye gitmeyecek mi bu kadın? Çocukları üzerinden yürüteceğiz ‘kutsal soy’ teranesini. Hem Tartaryan’ı da bir şekilde onurlandırmamız gerek. Tinne onu rezil rüsva etti. Paçavraya çevirdi.”
“Ya evet. Ben bile üzülüyorum çocuğa. İnsan içine çıkacak hali kalmadı. E, o zaman hangi çocuğunu düşünüyoruz, oğlanı herhalde?”
“Evet, bunlara göre soy erkekten yürür. Zaten farklı bir çocuk. İlk elini tuttuğu kadınla evlendi.”
“Ya… Ne salak değil mi? Gez, eğlen, gençliğinin tadını çıkar!”
“Annesi onun ikinci tin ustasının ruhunu taşıdığını söylüyormuş.”
“Ha, tamam. O zaman iyi operasyon olur bu iş. Böylesi mübarek bir ruhun velisi tabi ki bizim adamımız olmalı. Kim ki o Rendö? Rendö kimdi yani? Onun soyuna yedirmeyiz!”
“Zaten Rendö’nün ailesi de tamamdır. Hepsi üzerinde çalışıldı. Elimizdeler. herkes görsün bakalım şimdi, Nonoşların da oğlu olur! Olunca da kutsal ruh olur!”
“Değil mi ya!”
“İşin en zevkli kısmına geldik desene.”
“Kadından çocuklarını çaldık. Şimdi sırada kütüklerini değiştirmek var.”
“Yedek plan var mı?”
“Var tabi. Dalmaçyalılar hazır ve nazır… Dört gözle Tinne’nin ölmesini ve her şeyin onlara geçmesini bekliyorlar.”
“Fikirleri, sözleri, hikayesi. O zaman çocukları tamamen ortadan kaldırmak gerek?”
“Evet, Dalmaçyalılar da olmazsa, Daltonlar var.”
“Leş kargası, akbaba çok! Hah ha hah ha!”
“Öyle deme, onlar bizim cici köpeklerimiz!”
“Ama bu Tartaryan planı iyi olmuş gerçekten. Adamın ailesinin bütün şerefi, onuru beş paralık olmuştu. Ciddi bir başarısızlıktı bizim için. İyi düşünmüşsünüz!”
“Bak çok ilginçtir, Tartaryan’ın ailesi de Tin ustasının soyuna konmuşlardan geliyordu.”
” Ya, değil mi? Tihace’nin önceki evliliklerinden olma çocuklarından? Yani Tartaryan’ın ataları da Son Tin Ustası’nın kızının çocuklarının katili ve mirasçısı olmuştu?”
“Aynen öyle!”
“Biz orda da vardık. Burada da varız. Sen esas oraya gel! Kaldır bakayım kadehi!”
“Şerefe kardeşim! Bir yerde bir define varsa biz oradayızdır.”
“Tarih tekerrürden ibaretmiş gerçekten.”
“Tarihin çarkını biz çeviriyoruz. Yöntemlerimiz belli. Kitabımızda bir bir yazıyor. Gizli bir işimiz yok. O yüzden tekrar ediyor. Bu kadar basit aslında ama görmüyorlar.”
“Tinne de kendisinin son Tin Ustası’nın kızının ruhunu taşıdığını söylüyor.”
“Bak sen! Kadın iyi yazıyor.”
“Gerçekten. Biz komisyona yazdırsak bu kadar sağlam hikaye çıkartamazlardı.”
“Sen şimdi şunu demeye çalışıyorsun, Son Tin Ustası’nın kızı çocuklarının intikamını almaya gelmiş?”
“Herbela’nın hesabını ödetecek bize, hah hahah hah!”
“Aslında güzel hikaye de o öldükten sonra bizler burada olmaya devam edeceğiz ve hikayeyi gene biz yazacağız. Onun bir ekibi yok ama bizim var? Onun sürekliliği yok ama bizim var?”
“O gideceğini ama tekrar geleceğini söylüyor. Türklere kazandırıp bize kaybettirene kadar hep tekrar gelecekmiş.”
“Geleceği varsa göreceği de var o zaman hah hah haha!”
“Bugün gerçekten çok eğlendik kardeşim. Bunun anası babası bizi bu kadar eğlendirememişti, hatırlıyor musun?”
“Biz babalarımızdan daha şanslıyız!”
“Doğru söylüyorsun.”