– 29 – Tinne’nin Sırrı
TİNNE’NİN SIRRI!
“Sırrını öğrenmek istiyorlar” dedi, Angoralı genç pıhın estetikli ve dublajlı büyük oğlu. Ama bunu kendi sesiyle söyledi. Yanında toplaşmış biralı, beyaz atletli tiritler bir fırt duman aldılar ve acilen dinlemeye koyuldular. Soru sormadan ve sessizce. Abilerinin vücut dilini ezbere bilirlerdi hepsi. Ani çıkışları, öfke patlamaları olan Tartaryan’ın “tersi pisti”, kırardı dökerdi, duvarları yumruklar, kafa bile atardı.
Onun, bu kadına takıntılı olduğunu bilmeyen yoktu. Ama bu konuda kimse onunla sohbete girmezdi. Sadece dinlerlerdi. Çünkü dinleyici olan herkesin aklına da dilinin ucuna da aynı sorular gelirdi. İlk başlarda “neden gidip konuşmuyorsun?” diyorlardı. Sonra da “abi, kadın evli!” demeye başladılar. Aradan zaman geçince “çocukları var, yazıktır abi” diyenler suratlarına yumruğu yiyordu.
Artık “bak, yıllardır beklediğin oldu, kocası öldü. Hadi abi, git konuş, bir şeyler yap” diyenleri, döve döve odadan kovuyordu. Tartaryan’ın ne istediğini, hatta tam olarak Tinne’ye neler hissettiğini anlayabilen yoktu.
Bildikleri bir şey varsa o da çok kurnaz bir adam olduğuydu. Her şeyi paraya çevirebilirdi, sahip olduğu her şeyi. İlgilendiği, uğraştığı, sevdiği, sevmediği, etrafında ne varsa, elinin değdiği, gücünün yettiği her şeyi. Onun bu ilkesizliği ve Tinne’ye olan takıntısı birilerinin dikkatini çekmişti. İlginç bir adamdı. Suyun üstünde asla dengede duramayan ama bir türlü de batmayan bir gemiydi sanki.
Dilfonu kapadığında, etrafındakilere başkomutan edasıyla yeni emri buyurdu ve duyurdu: “Bu cadının sırrını ortaya çıkaracağız artık. Lamı cimi yok! Adamlar bize açık çek veriyor! Yeter ki hiçbir soru işareti kalmasın, diyorlar.”
“Tamam abi, yaparız, hallederiz. Zaten takipteyiz. Daha da sıkılaştırıyoruz demek? Ama dahası ne olabilir, biz onu şeyede…”
Tiritçik daha lafını tamamlayamadan atladı Tartaryan. Yani masanın üstüne atladı. Yumruklarını ve dişlerini sıkarak, gırtlağının derinliklerinden hırıldadı: “Her anını kaydetmemizi istiyorlar. Ne yiyor ne içiyor, tuvalete kaç kere gidiyor, nasıl banyo yapıyor, uyurken neye benziyor, uykusunda konuşuyor mu, konuşuyorsa ne söylüyor, hepsini ve her şeyi bilmek istiyorlar. Bu çok büyük bir deney anlıyor musunuz? Dünya çapında bilim adamları bizden mükemmel sonuçlar istiyorlar.”
“Niye istiyorlar abi? Garibin hayatına çöktük zaten, kuş uçurtmuyoruz, daha ne bilmek istiyorlar?”
Tiritin sesinden Tinne’ye acıdığı, bu işten rahatsız olduğu anlaşılıyordu.
“Sus lan, çakacam şimdi bir tane! Bunlar dünya çapında bilim adamı, onlardan iyi mi bileceksin! Kör nokta olmasın istiyorlar işte!”
“Ne yapıyoruz o zaman abi? Eve mi yerleşiyoruz?”
“Dilfon takibi yetmiyormuş. Mikro görüntü yakalayıcıları yerleştireceğiz.”
“Lambalara değil mi abi?”
“Girip bakacağız artık.”
“Gireriz, abi.”
Tartaryan ve sadık askerleri olan tiritler, Tinne’nin kapısını kolaylıkla açtılar. “Hırsıza kilit olmazmış” sözünü doğrularcasına. Girmişken bir şeyler de aldılar, koleksiyonerler için. Tinne buna alışmıştı zaten. Onun için anlam ifade eden ama pek bir maddi değeri olmayan eşyalarının kaybolmasına alışıktı. Onlar da Tinne’nin bir şey yapamayacağını biliyorlardı. Polise gitse inandıramazdı, o da gitmiyordu. Tinne yaptığı gözlemlerin sonucu olarak polise gitmenin bir anlamı olmadığını çoktan anlamıştı zaten.
Elbet bir gün parçaları birleştirecekti ve bu organize kötülükle mücadeleye başlayacaktı.
Aksi düşünülemezdi.
Tartaryan ve tiritler “dünya çapındaki büyük bilim adamları’na gerekli bilgileri ulaştırdıklarında onlar şu soruların cevaplarını bulmayı ümit ediyorlardı:
- Nasıl oluyor da delirmiyor?
- Nasıl oluyor da intihara teşebbüs etmiyor?
- Nasıl oluyor da depresyona girmiyor?
- Tinne her taraftan sıkıştırıldığında dahi, nasıl oluyor da hep bir çıkış yolu buluyor?
- Neden herkes onu seviyor?
- Şansının kaynağı ne olabilir?
- Niye bu kadar sempatik?
- Neden bu kadar sağlıklı?
- Onu koruyan bir şey ya da birileri mi var?
- Kafasının çalışma şekli nedir?
- Olaylara, sorunlara ne şekilde yaklaşıyor ve çözüyor?
- Hem çok naif, hem çok cesur, hem hanım hanımcık, hem bir savaşçı… Zıtları barındıran bu karakter, nasıl oluyor da bu kadar dengeli olabiliyor?
- Sanat yeteneğinin yanı sıra sahip olduğu bilim insanlarına özgü düşünme şeklinin kaynağı ne olabilir?
Moşist bilim adamları bu soruların yanıtlarını bulup, üstün ırkın üstünlüğüne üstünlük katmak istiyorlardı. Tıpkı bir zamanlar Afrikalılara yaptıkları gibi. Köleleştirmek için türlü eziyetler yaptıkları siyahi insanların aslında en üstün insanlar olduklarını anlamışlardı. Dünyanın en hızlı koşan, en dayanıklı ve en iyi kalpli insanları onlardı. Mersomnes’ten gelmiş olan Moşistler, kendilerinin bu dünyanın en çirkin ve kalitesiz varlıkları olduğunu gayet iyi bildikleri için, üstün varlıkları arayıp bulup, mercek altına alırlardı. Onları kafese koyup gözlemlemekten de ayrı bir haz ve tatmin alırlardı. Sadece böyle bir durumda gerçekten üstün hissettiklerinden olsa gerek.
Kendileri beyaz olduğu için beyazlığı, uyuşturan ve uyaran maddeleri fazlaca kullandıklarından bir deri bir kemik kaldıkları için de zayıflığı güzellik kaidesi olarak kabul ettirmişlerdi dünyaya. Bu beyaz ve zayıf varlıkların en iyi bildiği şey yönetmekti. Dünya üzerinde yaşayan diğer canlılar, asla onlar gibi kötücül düşünme özelliğine sahip olmadığından, eninde sonunda onların ağına yakalanıp, tuzağına düşer, onların inşa ettiği -çeşitli ölçeklerdeki- kafeslerde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalırlardı.
Onların uyuşturan ve uyaran maddelere olan düşkünlükleri üstün insanlara olan özentiliklerinden ileri gelirdi. Üstün insanların sakinliğine, dayanıklılığına, enerjik oluşlarına, neşesine ve birçok husustaki olağanüstü performanslarına öykündüklerinden bu tür bir destek olmadan yaşayamazlardı.
Onlar bu dünyadan değillerdi. O yüzden dünyayla barışık değillerdi, dünyaya düşmanlardı.
Bakın, Mersomneslileri ve onların hizmetine girmiş varlıkları şöyle ayırt edebilirsiniz:
- Onlar dünyayı yok etmeye çalışır.
- Çünkü onlarınkinden büyük bir zekanın yaratmış olduğu doğadan nefret eder, ona zarar vermekten zevk alırlar.
- Hırsızlık onların en usta olduğu iştir.
- Çok başarılı taklitçilerdir.
- Haz odaklı yaşarlar.
- Ahlaklı yaşantı onlar için bir maske ve başarıyla sergiledikleri bir performanstır.
- Birbirleriyle buluştukları özel toplantıları vardır. Bu onların gerçek yaşantısıdır.
- Taklit yetenekleri ve iyi organizasyonları sayesinde insan zannedilirler.
- Üstün olmadıklarını çok iyi bilseler de kendilerini ve birbirlerini üst, üstün, soylu, asil, mübarek vs ilan ederler.
Dünya halkları, bembeyaz sarayların beyaz sakinlerinin, bu dünyanın en üstünü değil en aşağılık varlıkları olduğunu anladığında neler olurdu dersiniz?
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik