BÜYÜK BULUŞMA!
“Tanışmış mıydık?” diye sordu Tinne.
“Aslında tanışmıştık, ama hatırlayacağınızı sanmıyorum” diye cevap verdi Nabustannezar.
Hatırlamaya çalışır gibi önüne baktı Tinne.
Bir müddet denizin sesini dinlediler.
“Anneniz de siz de büyük bir oyunun aktörleriydiniz. Farkında olmasınız da… Zaten farkında olmamanız gerekiyordu. Ne zaman oyunun odak noktası siz oldunuz, anneniz bunu fark etti ve bundan faydalanmak istedi.”
Tinne cevap vermedi. Yanındaki kadının sözlerinin doğru olabileceğini biliyordu. Garip şeyler olmuştu. Kendisine karşı bir kampanya başlatılmış gibiydi. O da açıklayamıyordu bütün bu anormalliklerin nedenini.
“Bunun vatanla ya da vatan hainliğiyle ilgisi nedir?”
Karşısındakine şans tanıyan, saygılı bir tavrı vardı Tinne’nin.
“Bu vatanın geleceği, maçın sonucuna ve gidişatına bağlıydı. Aslında hâlâ öyle. Maçın ne olduğunu anlatmaksa, o biraz güç.”
Tinne sabırla dinliyordu. Yanındaki kadının iyi niyetine güvenmişti.
“Bu; aristokratlarla, askerlerin oynamaktan pek hoşlandıkları, çok eski bir oyun. Bu oyunun gidişatına göre taşlarını ilerletir ya da geri çekerler. Satranç gibi yani. Takımı gerçek insanlardan seçerler. Ama o insanlar kendilerini bilmez.”
Nabustannezar, Tinne’ye düşünmesi için zaman verdi.
“Ben şahtım?”
“Evet.”
“Diğer takımın şahı kim?”
“Sen hepsini devirdin.”
“Bir tane değildi o zaman?”
Tinne gülüyordu. Nabustannezar başını salladı.
“Oyunun kurallarını ihlal ettiler. Sen devirdikçe yenisini çıkardılar karşına. Maçın bu kadar kısa sürmesini hazmedemediler.”
“…ve annem onlara yardım etti.”
Nabustannezar, Vagna adına utanmışçasına başını öne eğdi.
Tinne, karşı kıyıdaki Dolmabahçe Sarayı’na doğru baktı ve derin bir iç geçirdi. Saat ilerledikçe serinlik çöküyor, içi ürperiyordu.
“Vatan ne durumda?”
“Senin takımında herkesi satın aldılar.”
“Öyleyse vatanı benim takımım temsil ediyordu?”
“Kadın ve toprak, namus ve vatan aynı şeydir. Erkek temsilciler hemen çembere üye olurlar zaten ve böylece global gücü temsil ederler.”
“Baş çırağımı, annemi, kızımı, oğlumu, Kurtulmuş Ablamı, Uzun Ablamı, alkışlayanları, sevenleri, hayranlarımı kaybettim?”
“Hayranlarını demeyelim. Herkes hayranın. Ama takımda olmak başka bir şey, hayran olmak başka bir şey.”
“Aynı cephede olmak, aynı takımda oynamakla aynı?”
“Öyle.”
“Annen çok iyi iş çıkardı. Bu oyunun tarihinde kadınların takımında bu kadar sayıda hain kadına hiç rastlanmadı. Vagna herkesi çok iyi örgütledi ve sırtına sayısız bıçak sapladı.”
“Annemin cenaze törenine gelen çelenkler herkesi şaşırtmıştı. Onların reisi bile çelenk göndermişti.”
Nabustannezar sıkıntıyla başını salladı.
Tinne esrarengiz kadına kim olduğunu sormuyordu. Gerek duymuyordu. Derin bir nefes aldı ve ona doğru döndü. “Şimdi yediğimiz bıçak darbelerini konuşmayı bırakalım. Gördüğünüz gibi hâlâ hayattayım. Vatan ne durumda, siz ondan haber verin.”
“Aziz vatanın bütün tersanelerine girildi, bütün kaleleri zapt edildi.”
Tinne dudaklarını sıktı, sinirli sinirli başını salladı.
“Şah daha düşmedi” dedi.
“Biz ilk defa karşı takımla ters düştük. Oyunun kurallarını -bizi hiçe sayarak- ihlal ettiler. İş çok ciddileşti. Bu oyunun gerçekten de bir “oyun” olduğunu, bizleri aslında ciddiye almadıklarını senin sayende anladık. Çünkü ilk defa maçı kadınlar takımı, çok hızlı ve ezici bir üstünlükle kazandı. Tepkilerinden anladık ki bunlar bizim de varlığımıza son verecekler.”
“ … ve dünya bin yıl geriye gidecek.”
Tinne iyice üşümüştü. “Sizin bir planınız var mı?” diye sordu.
Planı beraber yapalım isteriz, dedi Nabustennezar.
Defne Ilgaz, Rıfat Ilgaz, Afet Ilgaz, Absürd, Absürt, Mizah, Otobiyografi, Eğlenceli yazılar, Gülmece, Hiciv, Taşlama, Edebiyat, Roman, Deneme, Şiir, Tinne, Saçmalardan Seçmeler, Saçma,Acaip, Acayip, Acayip Dünya, Kadın, Komik, Komik kadın, Gülmece Güldürmece, Sıra Dışı, Fantastik